İngiltere, Addison Malikânesi
Harold Addison'ın Ofisi
14 Haziran 2018
"Robert Jackson bu kadar önemli bir bilgiyi bunca yıldır istihbarat biriminden saklamayı nasıl da başardı? Bu adam kendini birimden ve hatta Addisonlar'dan nasıl olur da üstün görür? Lanet olasıca Robert Jackson!"
İstihbarat şefi bu cümleleri söylerken gerçekler, olanca çıplaklığıyla yüzüne çarpmaktaydı. Robert Jackson ne yaparsa yapsın bu işin diyetini ödeyecek tek bir kişi vardı. O da istihbarat şefinin ta kendisiydi.
Soğukkanlılığı ile bilinen istihbarat şefinin burnuna tanıdık bir koku geliyordu. Bu kokuyu defalarca çıktığı operasyonlarda beyninin her bir hücresini hissedene kadar duyumsamış, onu eski bir dost gibi selamlamış ve önünden geçip gitmesine izin vermişti. Şimdi yakınlardan, hatta kendinden geldiğini düşündüğü bu koku, ölümün kokusuydu.
Elindeki ince dosya ile Addison Malikânesi'nin tarih kokan uzun ve geniş koridorlarını arşınlayan istihbarat şefi, birazdan hesap verecek olmanın kaygısı ile buram buram terlemekteydi. Özenle ütülenmiş ceketinin kollarına terini silerken bir yandan da kravatını hafif genişletip gömleğinin ilk düğmesini açtı.
Av hayvanlarının doldurulmuş, gösterişli kafaları ona belki de ilk defa bu kadar korkutucu gelmişti. Koridor boyunca sıralanmış Addison atalarının portreleri, gözlerini dikmiş onu izlemekteydi. Koridorun cevizden yapılmış zemininin sonuna geldikçe derin bir nefes alıp olanları doğrudan aktarmanın zamanının geldiğini düşündü. Şimdi aynı ceviz ağacından yapıldığını düşündüğü kapının önünde dikiliyordu. Belki de hayatında son kez nefes aldığını düşünerek sonunda kapıyı çaldı. İçeriden sert ve gür bir ses "Girin" dedi.
"Bay Addison, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Az önce istihbarat birimimize adaylarla ilgili yeni bir bilgi düştü."
Harold Addison, sigara dumanın altında gömüldüğü evrakların arasından başını kaldırmadan kendi kendine homurdanmaya başladı. "Onca işimin arasında bir de bunlarla uğraşıyorum." Elindeki kalemi masaya fırlatıp arkasına yaslanarak istihbarat şefine baktı. Bir terslik olduğunu anlamıştı.
"Hangi adayla ilgili?"
"Şey efendim. Bu şeyle ilgili."
Katıldığı yüzlerce operasyon ve aldığı onca eğitime rağmen istihbarat şefi, bir bilgiyi Addisonlar'a, özellikle de Harold Addison'ın yüzüne söylemekten korkuyordu. Ve şu an huzurunda bulunmasını istediği son kişi gaddarlığıyla bilinen Harold Addison'dı.
"Çok mu zor bir soru sordum. Kimle ilgili?"
"Bu efendim Jacob Addison'la ilgili."
Harold Addison oturduğu deri koltuktan bir hışımla kalktı. İstihbarat şefinin yanına bir iki adımda ulaşmıştı. Yürürken adımları malikânede küçük çaplı bir depreme neden oluyordu sanki. Harold Addison'ın o ismi duyması yetmişti. Belki de dünyadaki tek rakibinin ismini. İstihbarat şefinin yüzüne tükürükler saçarak ve nikotin üfleyerek konuşmaya devam etti.
"Ne olmuş Jacob'a? Ondan haber mi aldınız? Yoksa burada mı? Adaylarla onun ne alakası var?"
"Efendim Jacob Addison'ın bekçisi Robert Jackson, Jacob'ın 2002 doğumlu bir kızı olduğunu birimimize iletti. Kızı aday olarak İngiltere'ye getireceğini belirtti."
Sonunda söyleyip kurtulmuştu. Artık bundan sonra her şey, Harold Addison'ın ağzından çıkacak kelimelere bağlıydı. Addisonlar için bilgi zafiyeti asla affedilmeyecekler listesinin başında geliyordu.
"Pekâlâ, istihbarat şefim sana birkaç sorum olacak." Artık Harold Addison'ın sesi kademeli olarak yükselmeye başlamıştı.
"İstihbarat biriminin ve benim bu kızın varlığından neden haberimiz yok?" Harold Addison son anda aklına gelmişçesine ekleme yaptı. "Ya da istihbarat biriminin haberi vardı da benden mi sakladınız?"
"Hayır Efendim. Sizi temin ederim bu bilgi elime ulaşır ulaşmaz sizinle paylaştım. Öyle sanıyorum ki Bay Robert Jackson, bu konudan haberdardı ama bu bilgiyi birimimizden sakladı. Kendisi İngiltere'ye gelir gelmez bu konu ile bizzat ilgileneceğim."
"Tabii ki ilgileneceksin istihbarat şefim, tabii ki. Bana söyler misin bekçiler kime bağlıdır?
"İstihbarat birimine efendim."
"Pekâlâ bunu da bildiğine göre her hâlükârda senin zafiyetin olduğunu anlıyorsundur umarım. Sonunun ne olacağını biliyor musun?"
Soru bir süre havada asılı kaldı. Bir soru sorulmuştu ama Harold Addison'ın cevap beklemediği açıktı. İstihbarat şefi artık titremeye başlamıştı. Kendinden önceki şef, bu meseleden daha basit bir sebepten dolayı öldürülmüştü. İnfazına belki de dakikalar kala hiçbir şey söylemiyor sadece ayakta öylesine dikiliyordu. Elindeki ince dosyada sadece bir kâğıt vardı. İçinde de iki önemli bilgi. Hayatına mal olacak iki küçük bilgi. Birini söyleyip kurtulmuştu. Peki ya ikincisi?
Harold Addison ise aç bir kurt gibi avının çevresinde daireler çiziyordu. Kısa bir sessizlikten sonra dudakları aralandı.
"Robert neden İngitere'ye geliyormuş? Bu arada kızın adaylığını kabul etmiyorum. Kızın ailesi hayattayken bu mümkün değil zaten. Bu adam iyice saçmalamaya başladı."
İstihbarat şefi "Artık ölü sayılan bedenim için daha fazla endişelenmeme gerek yok" diye düşündü. Son bilgiyi açıkladıktan sonra zaten tazecik bir ölüydü. Ve işte o kelimeler geliyor. Gerçek olmamasını ne kadar çok isterdi.
"Efendim Bay Jacob Addison ve eşi Sidal Öztürk dün geçirdikleri trafik kazasında Türkiye'de ölmüşler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021
Mystère / ThrillerGizemli olan ev mi? Zaman mı? Yoksa insan mıydı? Elime bir hançer tutuşturdu. Bronzdan yapıldığını düşündüğüm bu sade hançer belki de malikânedeki en eski nesneydi. Ürpertiyle birlikte bir hançere bir de Robert Amca'ya bakarken içimden "Bütün tarika...