41. Bölüm

496 46 44
                                    

İyi okumalar...

**********

Gerçekten de ormanda kaybolmuştuk. Harika(!).

Hiçbirimiz de nereden geldiğimizi hatırlamıyorduk. Ancak ormanda her yer birbirinin aynısıydı. Bizim suçumuz yoktu değil mi ama? Herkesin başına gelebilirdi.

Sonuçta izlediğim bütün film ve dizilerde ormana giden kişilerin sonu kaybolmak oluyordu. Kaybolmasaydık garip olurdu bence. Gerçi film ya da dizide değiliz ama olsundu.

"Sen kendini ne güzel avutuyorsun öyle..."

Sinirli bakışlarımı yanımda dikilen, altını çiziyorum dikilmekten başka bir şey yapmayan, Aras'a çevirdim. Gözlerimi devirip homurdandım.

"En azından bir şey yapıyorum. Kendimi avutup evrene pozitif enerji yolluyorum ki bize aynı güzel enerjilerle dönsün. Sen ne yapıyorsun acaba?"

Tam Aras bir şey diyecekti ki Rüya araya girdi.

"Öncelikle ya tamamen kendi içinizden ya da tamamen dışınızdan konuşur musunuz Alesya ve Aras? Sonra hiçbir şey anlamıyoruz, hani bizim düşünce okuma özelliğimiz yok ya."

Eliyle kendini ve Kaan'ı göstermişti bunları söylerken.

"Ayrıca şimdi birbirimizle didişmenin hiç sırası değil. Vakit kaybediyoruz. Zaten hava karardı gibi. Bir an önce yolu bulup okula dönmeliyiz, başımıza yeni işler açmadan... Anlatabiliyor muyum?"

Üçümüz de senkronize olmuş bir şekilde kafalarımızı salladık. Rüya'nın içinden bir şeyler çıkmıştı galiba. Kırk yıl düşünsem böyle otoriter davranacağı aklıma gelmezdi şu durumda. Ama hey! Bunu yapması gereken ben değil miydim? Sonuçta Aria'ydım. Bir lider ruhum olmalıydı. Ki zaten vardı bana göre. Ah, ama Aras sinirlerimi zıplatmasaydı her şey mükemmel olacaktı da.

Gözlerini devirdi bu düşündüğüme. Uzatmamak için bir şey demedim.

"Cevap ne?"

Bana meraklı bakışlar atan Kaan'a dönüp hafifçe kaşlarımı çattım.

"Neyin cevabı ne?"

Çok saçma bir soru sormuşum gibi bakıp omuzlarını silkti.

"Hani evrene pozitif enerji yolladın ya. Sonuç ne?"

Elimi alnıma götürüp hafifçe sıvazladım ve Kaan'a bakarak güldüm. "Henüz bir sonuç yok."

Aras bana pis pis bakıyordu bunu dediğim için. Ama takan kim?

Onları kendi haline bırakıp etrafımda gözlerimi gezdirmeye başladım. En azından geldiğimiz yeri andıracak tanıdık şeyler görmek umuduyla.

Bulunduğumuz yer adını bilmediğim çeşitli ağaçlarla çevriliydi doğal olarak. Ağaçlar çok sık olmadığı gibi sonbaharda olduğumuzdan yaprakları dökülmüş olsa da bir ana yol veya bina göremiyordum yakınlarda. Derin bir nefes bıraktım soğuk havaya. Her şey de bizi buluyordu.

"Ben sanki şu kayanın yanından geçmiştik diye hatırlıyorum. İlerleyelim oraya doğru bence."

Kaan'ın eliyle gösterdiği kayaya baktığımda bana tanıdık gelmemişti. Ama burada böyle dikilmeye devam etmekten iyidir diye düşündüm. Diğerleri de aynı düşünmüş olsa gerek onayladılar ve yürümeye başladık.

Gecenin ayazı iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı. Ellerimi kollarıma götürüp sardım. Keşke ceket falan giyseydim.

Ortalık bu kadar ıssız ve sessizken üstüne basarak ilerlediğim kuru yapraklar çok fazla gürültü yapıyordu. Ve ben her baykuş veya başka bir kuşun sesini duyduğumda yerimden sıçrıyordum istemsizce. Korkunçtu.

ARIAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin