İnsan bütün kelimelerin anasıdır.Kelimelerse bizi esir eden çocuklarımız.Sözler ağızdan çıktıktan sonra ete kemiğe bürünürde bizim yerimize konuşur.Biz değiliz aslında konuşan,ağzımızdan çıkan kelimelerdir.
Bir şey söylerken ruhunu içine üflersin,canlanırlar.Kiminin ruhu tatlıdır kimininki zehirlidir kimi de ölü doğar.İnsan veremeden nefesini,öldürür.
İşte ben ete kemiğe bürünememiş,ölü doğan bir kelimeyim.Aslında uzunda değildim,üşenmekten de değildi ölümüm,hasrettendi.
Sahibimin titreyen, ıslak dudaklarının arkasında o sıcak ve de karanlık odada,heyecanı hissediyordum doğmadan.Ama bi terslik vardı,ben tedirgindim.Titriyordum,o ıslaklık ayaklarımın altından bi çırpıda alınmıştı sanki.
Benden önce can bulan onca kelime aydınlığa kavuşmuş ve eminim mutlulardı.Evet ışığa yaklaştım ve şu an tamda önündeyim.İçimdeki huzursuzlukla ışığın doğuşunu bekliyordum ve ışık hafiften kendini gösterdi.
Bu kısa rolüme hazırlanmıştım ki birden boğazıma bir nokta vurulmuş gibi nefesim kesildi.Bütün ruhların arasından birden dibe çekilmiştim.O an anladım ben ölü doğan bir kelimeydim.
Peki ben neden öldüm,sahibim neden istememişti beni?
Benden önceki onca kelimeye ruhunu veren beni neden istemez ki?
Ben "Farket".
Sahibinin kısacık,önemsiz ölü ruhu.
Şöyle söyledi sahibim;
"İki gözümüz her şeyi görürde birbirini göremez.İşte böyledir en yakınındakini görememek.Artık beni ..."
Ben miydim bunca ruhun fazlalığı? Ya da beni öldüren sahibim değilde onun gözünün gördüğü müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Sözle
RomanceEn büyük afettir Nar-ı Aşk. İnsanı tepeden aşağı yakar da yakar. Kalbi bırakır sona. İşte en büyük yangın o zaman başlar.