Not: "Midilli'nin işgali" isimli bölümü okumuş muydunuz?
Not-2: Şarkı için sevgili @quelamia 'ya teşekkürler. Spotify'daki "Freya" listemize ekleme yapabileceğinizi biliyor muydunuz bu arada?
Bilge sergisine davet ettiği herkesle birebir ilgileniyor, mutlaka onlara eşlik etmeye ve sordukları soruları yanıtlamaya çalışıyordu. Zarif, siyah elbisesi ve taktığı gösterişli küpeleriyle göz kamaştırıyordu. Yakın arkadaşlarının çoğu -ki Arca, Aslı, Freya ve Harun da bu çoğunluğa dahildi- mutlaka ya şarap ya da şampanyayla geliyordu. Herkesi kapıda Freya ile Aslı'nın aldığı bodur zeytin ağaçları gösterişle karşılıyordu. Bilge, onların notunu elbisesinin cebinde taşıyordu. Muhtemelen sergi duvarındaki en gösterişli yere notu çerçeveletip asacaktı.
'Derler ki herkesten önce bir zeytin ağacı varmış; herkese ve kimseye aitmiş.
Ve herkes gittikten sonra da var olacakmış. Tıpkı sana olan sevgimiz gibi.'O gün kapıda kimi karşılarsa karşılasın, kimden ne kadar gösterişli hediyeler alırsa alsın zeytin ağaçlarından daha güzel, daha gösterişli olamayacağını biliyordu. Bilge gece boyunca hep bakışlarıyla ağaçları ve tabii, onları getirenleri sevdi. Freya bile gün boyunca hiç aksilik yapmamış, Bilge ne seçtiyse onu giymiş, yüzüne de güzel bir gülümseme yaymıştı. Soğuğa bile aldırış etmemişti hatta. Herkes sinirleri alınmış gibi sakindi. Bilge içinden gecenin de böyle bitmesini diledi. Böyle sakin ve... Gösterişli. Çok iyimserdi. Çok. En azından o sakin bitmeyen gecenin sonundan çok sonra haberdar olacaktı. Şu an için anın keyfini çıkarmak dışında bir şey yapmadı.
Freya, Bilge'nin babasının koluna girmiş, sergi boyunca ona ve annesi Feryal Hanım'a eşlik etmişti. Bilge'nin her resmini uzun uzun tartışmışlardı. Harun birkaç eski arkadaşı -biri gerçekten güzeldi- gezdirmiş; Aslı çoğunlukla Bilge'ye eşlik etmiş, Arca ise gelen hediyelerle ilgilenmişti. Kimse ama kimse bu dörtlünün kim olduğunu sormamıştı. Zaten gelen misafirlerin çoğu birbirini tanıdığından ara sıra bir oyuncu Freya'ya sataşmış ya da bir ressam Bilge'yle sohbete dalıp gitmişti. Üniversite arkadaşlarından Tuğçe ve Hazal gelince Aslı bir süre onlarla ilgilenmiş, bu sırada da Bilge önemli bir eleştirmenle sohbete dalmış, Arca ve Harun bir masaya çekilip sohbete dalmıştı.
-"Aslan amcacım, Feryal teyzecim ben sizden bir süre için izninizi isteyeyim..." Freya adını seslenen Onur'a 1 dakika işareti yaptı ve sevimlice "Onur'la konuşup yanınıza döneyim olur mu?" diye sordu. "Zaten işimiz çok uzun sürmez."
Halinden memnun olan ikili birazdan Bilge'nin yanına uğrayıp ayrılacaklarını söylediğinde onlarla vedalaşıp Onur'un yanına geçti. Bir süre oyunla ilgili tartıştılar ve önümüzdeki hafta bir gün son kez oyunu birlikte okuyup son düzenlemeleri birlikte yapma kararı aldılar. Onur da Bilge'yle vedalaşıp ayrıldığında gece boyunca ilk kez yalnız kaldı, Freya. Bakışları, önünde durduğu tablonun köşesindeki kızıl saçlı kadını buldu. Şişesini göğe kaldırmış bir Freya, yıldızları yakalamaya çalışan bir Bilge ve gözlüklerinin camından kitaplar yansıyan bir Aslı... Bu tablo üç kız kardeşi anlatıyordu. Yedi yıl olmuştu ve Freya umuyordu ki yetmiş yıl olurdu.
-"Çok güzel."
Can'ın sesini duyduğunda farkında olmadan başını geriye eğdi. Her şeye rağmen küs değillerdi sanırım. Freya gülümsemesinin kıyısını ısırıp nazikçe omuz silkti. "Öyle gerçekten de." Giydiği elbise onun çillerle kaplı sırtını olduğu gibi açıkta bırakmış, sırtından sarkıp belinde gözden kaybolan o incecik altın zincir ise dekoltesini daha da cesur kılmıştı. Can elindeki kadehle resmi işaret ederek "Çok cesur," diye devam etti. Cesur olan resim değildi. İkisi de bu durumun farkındaydı. Freya tek kaşını alaycı bir tavırla havalandırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...