Not: "Beni görünce gülümser" bölümünü okumuş muydunuz?
-"Ne kadar sarhoşsun?"
-"Sandığın kadar değil."
Freya sigarasını söndürüp yenisini yaktı. Soğuk hava ellerini buza kesmiş, insanların uğultusu onu yormuş, içtiği bira uykusunu getirmişti. Sırtını dayadığı duvar onunla birlikte ısınmıştı. Bakışları kalabalığın üzerinde gezindikten sonra telaşsızca Deniz'e döndü. Adamın ona bakışındaki, insanın boğazını düğümleyen şeyle gülümsedi. Uzaktan kahkaha sesleri yükselmişti. Adam yanağına düşen tutamı nazikçe ittirip baş parmağıyla yanağını okşadı.
-"Selam." Selam. Bir süre içindeki gürültüyü bastıran, ona kalabalık Paskalyaları hatırlatan bir mutluluk içine demet demet sızdı. Tanıyabildiniz mi bari? "Sanırım." Deniz gülümsedi. "Adınız Freya mıydı?" Başını belli belirsiz salladı. Deniz'in gecede daha da koyulaşan bakışları ağır ağır yüzünde gezindi ve göz göze geldiklerinde gözlerinde ışıl ışıl bir bakış belirdi. "Seni seviyorum." Muzip bir gülümsemeyi yarıda yakaladı ve "Geçecek," diye mırıldandı. Adamın gülümsemesi dudaklarına dağılınca o da gülümsedi. "'Kiliseme gelmeni yasaklıyorum' da diyecek misin?"*
-"Heeey... Zaten yasaklamamış mıydım?"
Bakışları kadının dudaklarına kaydı ama öpmedi. Uzanıp sigarasını söndürdü. "Kürek çekmeye ne zaman başlıyoruz?" Mart 1. "Freya..."
Adamın sesi sazlıklara çarptıkça ismi yasaklı bir cümle gibi geceye dağıldı. Freya'nın kulakları eşek kulakları! Freya'nın kulakları eşek kulakları! Freya'nın kulakları... Siz anladınız. Adamın sesinde, ona bakışında garip, eğlenceli ve aynı zamanda da karanlık bir şey vardı. Freya yalnızca adamla gülebilmeyi değil, onunla üzülebilmeyi ve onunla susabilmeyi de seviyordu. Bakışları ağır ağır adamın yüzünde dolandı. Tıpkı adamın yaptığı gibi... Yüzünün her bir santimine hayretle ve hayranlıkla baktı. Burnunda küçük bir kemer vardı. Belli belirsiz. Uzayan sakalları arasında görünmeyen küçük bir ben. Gülmeyi sevdiği için gözlerinin altında yaş aldıkça derinleşen kaz ayakları vardı. Freya, onun yakışıklılığından çok kusurlarını seviyordu. Uykuya düşkün olmasına rağmen düzensiz uykulara mahkum olmasını, 'baba' kelimesi geçtiğinde bile yeniden dokuz yaşındaki çocuğa dönüşmesini, onun yüzünden başladığı kahve macerasından içten içe keyif almasını ama bunu asla itiraf edememesini seviyordu. Adamın ondan gizli pırasa yemesini de.
-"Neden seni yatılı okula gönderdiler?"
-"O nereden çıktı?"
-"Bilmem, aklıma geldi."
İkisi de bir süre sustu. Aralarındaki bu uzun sessizlikte yalnızca cinsel bir çekimin gücü yoktu. Sessizlik onları garip bir şekilde sarıyor ve birbirine bağlıyordu. Freya'nın uykusu dağılsa da hastalıktan kalma kırgınlıkla bütün kemikleri hala sızlıyordu. Sigarasını söndürmeden ilerleyip merdivenlere oturdu. Onu takip etmektense uzaktan onu izlemeyi seçen adama yanındaki boşluğu işaret edip sağ elini iki kez yere vurdu.
-"Tozdan endişeleniyorsan..."
-"Kimse çocukken sana betona oturma demedi mi?"
-"Birileri demiştir herhalde."
Adam yanına gelene kadar sessizce onu izledi. İnsanlar birer ikişer içeriye dönerlerken uzanıp adamın elini tuttu. "Bilmem." Bunu hiç düşünmemişti. En mantıklı olanı bulup aniden "Belki uslanırım sanmışlardır," diye mırıldandı. İnanmadım. "Pekala... Belki de ikinci bir ülkem olsun istemişlerdir." Deniz hayretle ona bakınca gülümsedi. "Gösteriş yapar gibi oldu değil mi?" Biraz. "Heey..." Yalan mı? "Tanımadığım bir sürü insanla aynı yerde kalmak düşündüğün kadar eğlenceli değildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...