Bölüm 43: "Ha-ha-hapşuuuu"

920 112 26
                                    

Not: "Güçlüler" bölümünü okumuş muydunuz?


           Deniz, Freya, Ege ve Feza, Deniz'in evinde oturmuş, ellerinde içi kış çayı dolu kupalarıyla yanan şömineyi izliyorlardı. Ertesi sabah yağmur dinip sis dağılınca yola çıkmışlar ve daha eve girerken bile hepsi aksırıp tıksırmaya başlamışlardı. Freya akan burnunu peçeteyle silip ağırlaşan başını Deniz'in omzuna dayadı. Normalde hasta olmayan Deniz bile şifayı kapmış gibi görünüyordu. Feza, Freya'nın kucağında yatıyor, Ege ise tekli deri koltukta bu duruma söylenip duruyordu. O da başını Feza'nın omzuna dayasa fena mı olurdu? Çalan telefonuna uzanacak kadar bile canı olmadığından telefon uzun uzun çalarken gözlerini kapatıp uyuklamaya devam etti. Hem... İçleri ısınırdı. Ne kadar sıkışık o kadar iyiydi. Değil miydi? Öyleydi, öyle.

-"Sevgilim..." Freya tek gözünü güçlükle aralayıp silmekten burnu kızarmış adama baktı. Kıyamazdı ya! Adamın bir tek onu ararken hasta olmadığı kalmıştı -ki o da olmuştu işte. "Senin bugün setin var mı?" Hı-hım. "Ne zaman?" 4'te. Kadın kolundaki saati kontrol etti. Saat 12'ydi. Sessizce "Seni doktora götürmemiz lazım," dedi. O hareketlenince kucağındaki Feza da homurdanarak doğruldu. İnsana rahat bir uyku bile uyutmuyorlardı bu evde! "Bu halde sete çıkamazsın."

          Ege gönülsüzce "Freya haklı," diye mırıldandı. Kapanmak için direnen gözlerini güçlükle aralayıp burnunu çekti. "Sana bir serum, iğne falan, bir şey yaptırmamız lazım."

-"İyiy- hapşu!"

-"İyilikten ölüyorsun abi!" Ege sehpaya uzattığı ayaklarını yere indirip elindeki kupayı sehpanın üzerine bıraktı. "Kalk bir üstünü değiştir." Gözünü ovuşturup burnunu sildi. "Sonra da yola çıkalım."

-"Biraz uyursam bir şeyim -Hapşu!- kalmaz."

          Freya gözlerini devirip "Pekala koca adam(!)," diye huysuzca mırıldandı. "Ayaklan bakalım." Sen de ayaklanacak mısın? "Çocuk gibisin sevgilim. Biliyor muydun?" Hıhım. Freya hiç hali olmasa da ayağa kalkıp adama tutması için elini uzattı. Deniz hevesle atılıp elini tutunca da gülümsedi. Gerçekten de çocuk gibiydi. "Doktora -hapşuuuu!" Eyvah! Eyvah! Hayır, hayır, hayır! Hasta olamaz -hapşuuuuu! "Ben iyiyim." Adamın kıstığı bakışlarının kapsama alanından çıkmak için telaşla basamaklara yöneldi. "Çok iyiyim ben." Kaçma Freya! "Sadece -hapşuuuu!" Yeni bir iğne mi, serum mu tartışmasını kalbi kaldırmazdı. Hem elini kim tutacaktı? O iyiydi. Çok iyiydi. Hatta turp gibiydi. Aklına söyleyecek bir yalan gelmeyince "Tozdan," diye atıldı. Bulduğu en akıllıca bahane sayılmazdı, yine de sahip olduğu tek bahaneydi. "Malum bu ev uzun zamandır kullanılmıyor."

-"Kötü bir yalancısın güzelim." İyiyim ben! "Kaçmaaa..."

           Deniz adımlarını büyütüp kadını yakaladı ve belinden tuttuğu gibi kendine çekti. Freya kolları arasından kurtulmaya çalışırken kadının yüzüne dökülen kızıl saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Kadının gözleri kızarmış ve kısılmış, çilleri belirginleşmiş ve dudakları çatlamıştı. En azından bu kez tek başına hastalanmamıştı değil mi? O da kadına eşlik etmişti. Kendi ateşi yokmuş gibi dudaklarını kadının alnına dayadı -sanki ateşi olup olmadığını anlayacaktı! Ah aşk, insanı nasıl da aptallaştırıyordu ama!

-"Sen de şifayı kapmışsın."

-"Ben iyiyim. Hapşu!" Güzel yaşa. "Önceliğimiz senin toparlanman. Hapşu!" Güzel yaşa. "Sonra ben de doktora -hapşu!" Güzel yaşa. "Şunu deyip durma!" Freya huzursuz bir şekilde adamı elinden tutup merdivenlere doğru çekti. "İyiyim ben." Ya, ya! "İnanmıyor musun?" Sence? "Bir kere- hapşuuuu!" Güzel yaşa sevgilim. "Deniiiiz!" Efendim bi' tanem? "Ben hasta değilim." Hıhı, eminim hayatım. "Değilim." Öyle diyorsan öyledir güzelim. Freya gözlerini kocaman açarak adama döndü. "Arcalık yapma!"

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin