Bölüm 49: "Göze göz"

991 106 30
                                    

Not: "Birden bire" isimli bölümü okumuş muydunuz?


-"Ne kadar sarhoşlar?" Ediz, Bilge'nin uzaklaşan arkadaşlarına bakarken endişeli bir şekilde kaşlarını çatmıştı. "Sanki biraz sağa çekiyorlar."

-"Freya yüzündendir." Bilge gülümsedi. "Freya her zaman sağa çeker." Adam hayretle kaşlarını havalandırdı. Bu da ne demekti? Hem... Bir insan bunu nasıl fark ederdi? Kaç yıldır tanışıyorlardı? "Üniversiteden beridir." Hepsiyle mi? "Deniz ve Ege hariç. Onları başımıza Freya sardı."

-"İyi arkadaşsınız değil mi?"

Bilge sessiz kaldı. Arkadaş demezdi. İlk tercihi kardeş olurdu; kız kardeş. O, Aslı, Freya ve Feza kardeşlerdi. Gerçi Feza daha çok küçük kardeş gibiydi. İnsanın kıyafetlerini aşıran, sıkışınca para dilenen, annenden korumak için arkana saklaman gereken türdendi. Gerçi biri, birini koruyacaksa şüphesiz bu Feza ile Freya olurdu. Bütün hayatları boyunca sporla uğraştıklarından olsa gerek her zaman için kavgada daha başarılıydılar. Bunların hiçbirini sesli dile getirmedi. Adama ikinci buluşmalarında serseriliklerini anlatıp gözünü korkutmak istemiyordu.

-"Yürüyelim mi?"

Ediz tedirgin bir çocuk gibi saçlarını karıştırıp başını sol omzuna doğru yatırdı. Yürüyelim demeyi çok isterdi. Sadece... Bilge onunla hiç yürümemişti. Yolda yirmi kez durmak, sürekli bir hayranının telefonuna bakıp sırıtmak istemiyordu. Bakışları kapıya doğru kaydı. Şimdiden dışarıda onu bekleyen küçük bir kalabalık birikmişti. Cam duvarların dışında, kafalarını cama iyice yaklaştırmış, içeride onu aramaya koyulmuşlardı. Kapıya doğru bir adım atan kadını elinden yakalayıp yeniden dikildikleri sütunun yanına çekti. Bu, akıllıca bir teklif değildi. Boğazını temizleyip "Biliyor musun?" diye mırıldandı. "Gerçekten çok yorgunum." Yorgundu. Sadece çok yorgun değildi. "Başka bir akşam yürüyelim mi?"

-"Olur." Adam parmaklarını, parmaklarına kenetlerken gülümsemesini yarıda yakaladı. "Elimi tutmak istediğine emin misin?" Adamın merakla havalanan kaşlarına karşılık olarak omuz silkti. "Sonuçta bu sıra dışı, yetenekli kadın..." Bakışlarında yaramaz bir ışıltı dolaştı. "Nazar'ın ressamı."

Ediz'in bakışları ılıdı. Kadının buna takılacağına ihtimal vermemişti. Yine de, buna takılmışken bile, bu abartılı iğnelemesiyle çok tatlıydı. Bunun ne kadar farkındaydı? "Yanlış bir şey söylememişim." Hayır, söylememişti. Bilge onu asansöre doğru yönlendiren adamı takip ederken tekdüze bir sesle "Peki, eksik?" diye sordu. Ediz, kadının varmak istediği yeri daha ilk iğnelemesinde anlamıştı aslında. Sadece kadınla uğraşmak hoşuna gitmişti. "Bana eksik gelmedi." Ah! Kadını asansörün içerisine çekip yüzünü ona doğru eğdi. "Güzel demeyi mi unuttum yoksa?" Bilge homurdanarak elini elinden çekince gülümsememek için kendini zor tuttu.

Hıııı... Güzel demeyi unutmuştu. Yüce Freyja! Güzel olmak ne kadar da çok abartılıyordu. Ona göre Bilge, dış görünüşe bu kadar takılı kalmış bir dünyada güzel bulunmayı umursuyor muydu? Kim umursardı? Güzel olmak gibi bir zorunluluğu yoktu bir kere. Hiç kimseye -o da dahil- bunu borçlu değildi. Zaten Bilge için de güzel bulunmaktan daha önemli bir şey eksikti bu cümlede. Aşırı önemli bir şey. Daha, çok, çok daha önemli bir şey. Hiç mi farkında değildi? Farkındaydı da umursamıyor muydu?

-"Bilge..." Adam onu saplanıp kaldığı sessizlikten çıkarabilme umuduyla bir kez daha adını seslenince şu ana döndü. Bu sırada otoparka ulaşan asansör bir an için yer çekimini ortadan kaldırdı. "Daldın."

İlgisizce omuz silkti ve iki yana açılan asansör kapısından dışarıya çıkmak yerine olduğu yerde bekledi. Adam dışarı çıkıp onun arkasından gelmediğini fark edince duraksadı ve omuz üzeri bir bakış atıp kaşlarını bir kez daha hayretle havalandırdı.

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin