Not: Günaydın! Perşembe günü yayınladığım "Gribim, anlasana!" bölümünü okumuş muydunuz?
Freya yanağında hissettiği sıcacık dokunuşla yavaşça gözlerini araladı. Rahatsızca yerinde kıpırdandı ve başını kaldırdı. Deniz'in ışıl ışıl gözleriyle karşılaştığında birkaç kez şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Gerçekten burada mıydı? Onun yardımıyla doğruldu. Adam yastığını düzeltip sırtına koymuştu. Gerçek miydi bu, yoksa rüya mı görüyordu? Deniz'in alnına bastırdığı dudaklarıyla gözleri kendiliğinden kapandı. Rüyaysa bile adam burada gibiydi. Onu, dudaklarını, alnına çarpan nefesini hissedebiliyordu.
-"Ateşin düşmüş güzelim."
Güzelim? Heeee, güzeli. Freya oluyordu bu. Deniz ona ilk kez 'güzelim' demeye başladığında ilişkilerinin Altın Çağı yeni bitiyor olmalıydı -ki bu da ilişkilerinin son haftalarına denk geliyordu. Yerinde rahatsızca kıpırdandı. "Ne zamandır uyuyorum?" İki-üç saat olmuştu. Adam saçlarını özenle omzundan geriye ittirdi. Öyle gerçek bir sevgiyle bakıyordu ki kadının nefesi kesildi. Adamın ellerinde şekillenen bir hamur gibi yanağını onun avucuna dayadı. Hasta, ilgiye aç, küçük bir çocuk gibi sessizce "Boğazım çok acıyor." diye mırıldandı.
-"Sana süt ısıtmıştım ama..." Uyuyakaldım. "Hı-hım."
Eğilip kadının yanağına küçük bir öpücük bıraktı. Dudağının kıyısındaki o kalp şeklindeki çile de bir öpücük bırakacakken Freya yüzünü koluna kapatıp hapşırdı. Deniz derin bir nefes alıp burnunu yavaşça kadının boynuna sürttü. Onu öpmeye ihtiyacı vardı. Hasta ya da değil... Kadının sevgisine, öfkesine, güzelliğine ihtiyacı vardı. Bu uğurda grip olmayı bile göze almıştı. Freya ağır ağır yüzünü kolundan çektiğinde burnunu tenine sürterek boynundan yanağına çıktı ve "Daha iyi misin?" diye mırıldanırken çiline dudaklarını bastırdı. Bu çil onundu. Kimsenin bu çilde en ufak bir hakkı yoktu. Freya adamın öpücüğünden kaçmak için yarım nefeslik uzaklaşırken onun dudaklarının yavaşça dudaklarını fırçaladığını hissetti. Onu seviyor muydu? Elini kaldırıp nazikçe adamın uzamış sakallarına dokundu.
Güp güp! Güp güp! Güp güp!
-"Grip olacaksın," dedi sessizce.
Tek sorun bu muydu? Hani neredeydi savaşçı Freya? Karşı koymak, saldırmak, ondan uzak durmak falan? Hani kolunu bacağını kırıyordu? Hatta destek kuvvet olsun diye Bilge'yi de çağırıyordu? Grip oldu diye yelkenleri hemen suya mı indirmişti? Adam "Hı-hı," diye mırıldandı. Eziyet edermiş gibi dudaklarını bir kez daha dudaklarına sürttü. Gözleri kendiliğinden kapandı. Onun boğuk sesini duyduğunda yelken de, su da kalmamıştı. "Farkındayım." Dudaklarının küçük bir teması bile kalp atışını hızlandırdı. Freya son gücüyle direnmeye, adamdan sıyrılmaya ve can çekişen beyin hücrelerini uyandırmaya çalıştı: "Deniz..." Bunun yerine dudaklarına çarpan bir 'Efendim?' aldı. Adamın oynadığı bu küçük oyuna katılmayı gerçekten isterdi ama... Hapşuuu! Son dakikada burnunu yeniden koluna dayadı. Oyun oynayamayacak kadar hastaydı. Kızaran ve kısılan gözlerini, onu öpemediği için hayal kırıklığına uğrayan adama çevirdi.
-"Gribim."
-"Farkındayım güzelim." Kadının yanağına küçük bir öpücük bırakıp "Borcun olsun," diye ekledi.
Gözlerindeki o esmer ışıltı olmasa Freya adamın bu konuda ne kadar ciddi olduğunu asla anlayamazdı. Bu sırada Deniz doğrulmuş, tutması için ellerini uzatmıştı.
-"Hadi karnını doyuralım."
Adamın ona destek olmak için -sözde- kolunu beline sarmasına gülümsedi. Hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Tam bir temas bağımlısıydı. Bunu biliyor muydu? Hem ne sanıyordu ki? Ona dokunmazsa ortadan kaybolacağını falan mı? Çünkü Freya bunun tam tersini hissediyordu. Adamın gerçekten evinde ve onunla olduğuna emin olmasını sağlayan tek şey onun belinde hissettiği koluydu. O da olmasa Freya yüksek ateşten adamın hayalini gördüğünü sanardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...