Not: "Zeytin ağaçları" bölümünü okumuş muydunuz?
-"Freya..."
Adının uzaktan, çok uzaktan seslenildiğini duyabiliyordu Freya. Sanki Midas'ın sırrının fısıldandığı çukurdan rüzgar estikçe ismi yankılanıyordu.* Freya... Freya... Sonra alnında yumuşacık bir el hissetti. Uykunun sıcağından güçlükle ayrılırken karışan kirpikleri arasından önce babasının karaltısını seçti. Ardından babası uzanıp baş ucu lambasını yaktığında onun yaşlı ve yorgun gözlerini seçebildi. Kadın, gözlerini ışıktan biraz olsun koruyabilme umuduyla ellerini kendine siper etmişti. Freya... Freya... Babası saçlarını geriye tarayıp ismini bir kez daha seslendiğinde uykuyla uyanıklık arasındaki o sersemlikten yavaşça sıyrıldı.
-"Pateroúlis?"
-"Uyanma vakti..."
Babasının uzattığı sudan bir yudum almak için doğrulup sırtını karyolasının el işçiliği gövdesine yasladı. Çocukluğundan beridir babasının elinde, onu her uyandırdığı anda ılık bir bardak suyun olması dudaklarına incecik bir gülümseme yaydı. Ailesinin onun için ördüğü her güzel anıyı sevgiyle kucakladı. Boşalan su bardağını babasına uzatırken adamın sormaya çekindiği o soruyu rüzgar çukurun yanındaki sazlıklara çarptıkça duydu.* Adamın yaşlı elini avuçları arasına alıp sırtına küçük bir öpücük bıraktı. İyiydi. İyi olmaya çalışıyordu en azından. Deniz için biraz olsun toparlanmaya, kendini bir arada tutmaya çaba harcıyordu.
-"Ne oldu Freyamou?" Derin bir nefes alıp bakışlarını sokak lambasının soluk, turuncu ışığına çevirdi. "Neden aniden çıkıp geldiniz?"
Adamın yanağına dayadığı eliyle irkilerek kendine geldi ve başını onun avuç içine yasladı. "Size," dedi sessizce. "Eve dönmeye..." Gözlerini sımsıkı kapatıp dün gece yaşanan her şeyi, mutluluğun nasıl da çabucak avuçları arasından kayıp kırılabildiğini hatırladı. Dün gece dizginlenemeyen kızıl bir ejderhayken günün ilk ışıklarıyla kendine saklanan bir kız çocuğuna dönüşmüştü. "Sevginize ihtiyacım vardı."
-"Onunla mı karşılaştınız?" Gözlerini aralamadan belli belirsiz başını salladı. Evet, karşılaşmışlardı. "Sana bir şey mi yaptı?"
-"Aynı şeyleri tekrarladı." Alaycı bir kıvrım dudaklarına tırmandı, yaramaz bir çocuk gibi oradaki yokuştan hemen kaydı. "Bir şans istediğini söyleyip durdu." Babasının diğer elini de yanağında hissettiğinde hala uyku mahmuru olan mavi gözlerini araladı. "Terapiye gidiyormuş."
-"Nasılsın peki?"
Babası onu çekip göğsüne saklarken "Daha iyi günlerim olmuştu," diye mırıldandı. Adamın kısık sesli gülüşü uyuyakalmış kalbini uyandırdı. "Yalnız olmadığımı biliyorum baba." Adam saçlarını okşarken gözlerini sokak lambasının ışığına dikti yeniden. "Onun karşısında dikilirken de her zaman dönüp gelebileceğim bir yuvam olduğunu biliyordum." Akşam çökmüş, hava kararmıştı. "Hafızamdan yükselen bir ses sürekli beni korkutmaya çalışıyordu. O gece yaşadığım acıyı, korkuyu, öleceğimi sandığım o anı sürekli gözümün önüne getiriyordu." Kaç saattir uyuyordu? Uyku onu dinlendirmiş miydi? Dinlenmiş hissetmiyordu. "Ama korkmadım. Bir an için bile olsa içimde büyüyen o korkuya yenilmedim." Deniz yokken uykusu yarım, huzursuz ve rahatsızdı. "Onunla karşı karşıya dururken en sonunda ondan korkmadığım o ilk anın geldiğini biliyordum baba." Babasının yaşlı kalbini dinlerken içi huzurla doldu. "Karşımdakinin etten kemikten bir canavardan daha fazlası olduğunu kabul etmiştim." Endişesi, kırgınlığı, içindeki o gürültülü kuş sağanağı bitmişti. "İncinen yanımın etim değil de ruhum olduğunu en sonunda anlamıştım." Buruk bir gülümseme dudaklarında kıpırdandı. "Ve her cesur ejderha gibi..." Babası şefkatle saçlarını okşayınca gözlerine yaş yürüdü. "Dün kendi ellerimle ondan kalma o korkunun üzerine bir avuç toprak attım baba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...