Bölüm 14: "Midilli'nin işgali"

1.3K 159 20
                                    

Not: Salı günü yayınladığım "Ben biraz saf mıyım?" bölümünü okumuş muydunuz?

Freya, titreyen telefonunun sesiyle uyandı. Gözlerini bile açmadan homurdanarak komodinin üzerindeki telefonunu almaya çalıştı ama göbeğinde uyuyan Bilge'den dolayı başarılı olamadı. İstemeye istemeye başını kaldırarak telefonun nerede durduğuna baktı ve ne yazık ki Bilge'yi rahatsız etmeden telefonuna ulaşamayacağını fark etti. Onu uyandırma riskini göze alarak yataktan kalktı. Uyanmamıştı. Neden Aslı ile ikisi düzgün bir şekilde yatarken Bilge'nin duvara paralel yattığını bilmiyordu ama... Neyse. Kadının kesin geçerli bir nedeni vardı. Yüzünü ovuşturdu. Tanrım! Başı çatlayacaktı.

Annem arıyor...

Telefonu açtığı anda annesi, babasını şikayet etmeye başlayınca elini alnına dayayıp gözlerini kapattı. Çok şeye değil, valla değil, sadece bir 'günaydın'a ihtiyacı vardı. Baş ağrısından ölmezse annesinin söylenmelerinden öleceğini fark ederek "Annecim," dedi sessizce. Boğazı kurumuş ve bademcikleri şişmişti. Ağzının içinde zehir mi vardı? Bir yudum su içmek için mutfağa geçti. "Neden sabahın köründe..." Bakışları öğleden sonra 2'yi gösteren fırın saatine takılınca "Önemli bir şey mi oldu?" diye sordu. Tezgah, masa, hatta parkenin üstü, mutfağın bir ucundan diğer ucuna kadar bulaşık doluydu. Esnemesini eliyle kapatıp kendine mutfağında oturacak küçücük bir yer bulmaya çalıştı. Babası ile Alexei amcası, babasının inşa etmeye çalıştığı Viking gemisiyle Akdeniz'de yelken açmayı planlıyordu -bu haber geçen hafta babasıyla konuşan Freya'yı şaşırtmadı. Annesi hararetle bu konuyla ilgili söylenirken "Bırak, açılsın adamlar anne," dedi sessizce. "Heves etmişler."

-"Eşek kadar adamlar bunlar, Freya." Annesinin isyanıyla başında sanki bir yıldırım çaktı. "Beş yaşında değiller ya!"

-"Anne karadan en fazla ne kadar uzaklaşabilirler ki?" Ayağıyla yerdeki bulaşıkları ittire ittire suyun yanına giderken durup dolaptan 2 tablet Alka Seltzer aldı. Sürahiden bir bardak su doldurup tabletleri içine attı. "Yelken açıyoruz deseler Ayvalık'tan Midilli'ye anca geçerler zaten."

-"Ya gemi batarsa? Bir de adını Frey koymuş..." Annesinin dramatik çıkışına gözlerini devirdi. "'Oğlum, oğlum' diyip duruyor gemiye..."

-"Vay be... Pabucumu yakında dama da atar o." Bir kez daha esnemesini eliyle kapatıp ilacı çözdürdüğü suyun yarısını bir dikişte içti. Annesi hala geminin batacağıyla, babasıyla amcasının da balıklara yem olacağıyla ilgili söyleniyordu. Henüz halasının da onlara katılmak istediğinden haberi yoktu. "Annecim  o gemi batmaz. Adamlar Yüce Frey'i arkalarına almışlar."

-"Anneyle dalga geçiyorsun bir de..." Yalancı birkaç gözyaşı, sızlanma... "Bulmadın ki Ayvalık'tan birini!"

-"Her konuyu buraya bağlayabilmene hayranım annecim."

-"Burada olsan bu baban olacak deliyle..." Eşin olacak adamla yani... "Biraz da sen uğraşırdın. Görürdün o zaman dünya kaç bucakmış."

Freya suyun kalanını bitirip "Tamam, annecim," diye mırıldandı. "Anladım ben seni." Makineyi açıp bulaşıkları yerleştirmeye başlarken "Ben konuşacağım babamla," dedi sessizce. "Söz veriyorum."

-"Söz mü?"

-"Söz." Fırsattan istifade "Sen de beni arayıp sürekli 'Serhanla bir tanış, bir görüş' demeyeceksin ama!" diye araya sıkıştırdı. "Anlaştık mı?"

-"Tamam, tamam."

Annesinin onu geçiştirdiğini adı gibi bilmesine rağmen "Tamam," diye mırıldandı. "Yarın arar, konuşurum babamla. Görüşürüz." Bak, söz verdin. "Annecim söz dedim ya!" Ne dediğini bana da haber ver. "Veririm." Dikkat et bak kendine. "Siz de edin. Ada havası çarpmasın." Çocuklara da selam söyle. "Söylerim annecim. Görüşürüz." Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktı.

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin