Not: "Holly" isimli bölümü okumuş muydunuz?
Not-2: Spotify'da 'Freya' listesine burada yer almasını istediğiniz şarkıları ekleyebileceğinizi unutmayın. :)
-"Termoslarımız bunlar. Bir de..."
-"Freyaaaa!"
Freya acı içinde gözlerini kapattı. Hayır, hayır! Bu gerçek olamazdı. Parmaklarını saydı. Hala on taneydi. Şerefsiz Rob!* Rüyada olmadığını anladığında omuzları çöktü. Şu hayatta filtre kahve makinesinin sabahın köründe bozulmasından daha kötü bir şey varsa bu da ancak İdil'e yakalanmak olabilirdi. Ona bakan kasiyere doğru eğilip sessizce "Arkamda bir kadın var mı?" diye sordu. Adam gülümsemesini bastırmaya çalışarak sesini alçalttı ve ona doğru eğilip "Sarışın, 1.70 boylarında bir kadından mı bahsediyoruz?" diye sordu. Maalesef. "O zaman kesinlikle var."
-"Freyaaa! Hayatım duymuyor musun beni?"
Onu duymamak mümkün müydü? Onunla birlikte diğer üç kattaki herkes de duyuyordu. Acı içerisinde soluklandı. "Duymazdan gelsem inanır mı sence?" Maalesef. Çamaşır asar gibi sahte bir gülücüğü iki yanından çekiştirip dudaklarına serdi. "Hiç yardımcı olmadın." Kadına dönüp "İdilciiiim," dedi bıkkın bir sesle. "Bu saatte karşılaşmamız ne hoş!" İdil ona havadan öpücükler attığında daha fazlasına ihtiyacı olmadığını fark ederek "Ben de tam siparişimi iptal..." diye mırıldandı.
-"Tatlım! Eğer..." İdil hızla ona doğru yaklaşıp "Üzerinde yeterince para falan yoksa," diye mırıldandı. Ah! Bunun için ölürdü değil mi? "Ben ödeyeyim."
-"Çok naziksin İdilcim ama hiç gerek yok."
Bir mucize? Yüce Yaradandan tek bir mucize istiyordu. Yok muydu bir cengaver? Yok muydu bir demir leydi? Hiç mi yoktu? İdil'le fotoğraf çektirmek isteyen bir bacaksız da mı çıkmazdı? Gözleri sırada bekleyen diğerlerine kaydı. Aloooo... Kime soruyordu? Sabahın bu saatinde uyanamamış insanların ters bakışlarına ve kısık sesli homurtularına maruz kalınca gözlerini devirdi. Tamam, demek ki yoktu. Madem kaderini kabullenmesi gerekecekti; buradan kahvesiz ayrılmayacaktı. Kasada siparişini bekleyen adama dönüp "İki dilim de havuçlu kek," diye homurdandı. Bir kez İdil'in eline düşmüştü zaten. Kahveler soğumasın bahanesiyle topuklama şansı olabilirdi. İdil o sırada geçen gün karşılaştıkları ortak arkadaşlarıyla ilgili dedikoduya başlamıştı bile. Tanrımmmm! Hiç mi nefes almazdı? Gözlerini spotlarla dolu tavana kaldırdı. Beni duyuyorsan Tanrım, şu kızın üzerine dedikodu selleri sal!
-"Gelinlik diye giymiş onu bir de!" Yaaa... Öyle mi? "Çok çirkindi hayatım." Kim çirkindi? Yok muydu sel? Hiç mi yoktu? "Ben onu gece yatarken bile giymem." Freya da giymezdi herhalde. Bir saniye... Kim evlenmişti? "Asude dedim ya tatlım!"
Demiş miydi? Omuz silkip kartının şifresini girdi. Amaaaan dese neydi? Dinlemiyordu ki! Kadına sadece 'evet' ve 'tamam' dese -hatta hiçbir şey demese- İdil'in ayak üstü iki buçuk saatlik dedikodusu çıkardı. Ona gülmemek için direnen kasiyere kötü bir bakış attı. Ona da kırgın, onaaaa... Kaş-göz yapsa bile anlardı. Ne demek tanımıyordu? Tanıyacaktı! Kasiyermiş, konuşamazmış... Yok ya! Konuşacaktı. Fişi adamın elinden sökercesine alıp homurdanarak tezgahın sonuna doğru ilerledi. İdil siparişini vermek için iki dakika dedikoduya ara vermiş, siparişi verdiği gibi koşar adımlarla yanına gelmişti. Ne vardı gelirken güüüüm! diye yüz üstü yere kapaklansaydı. Freya hiçbir şey olmamış gibi kahvesini beklemeye devam ederdi. Valla bak! Asla iyi mi, değil mi diye bakmazdı.
-"Düğüne geliyorsun değil mi?" Sizinkine mi? "Yok hayatım. Biz daha yeni nişanlandık zaten."
Beş yıl olmuştu. BEŞ koca yıl! Onlar nişanlandığından beridir beş Iphone modeli çıkmıştı piyasaya. İki kez ekonomik kriz olmuş, Beyonce yedi tane Grammy kazanmış ve Teoman iki kez müziği bırakıp geri dönmüştü. Freya'ya göre İdil'in evlenmek istemediğini kabul etmesi gerekiyordu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...