-"Sabahın köründe Feriköy'de ne işimiz var bizim?"Bilge homurdanarak gözlüğünü alnına doğru ittirmiş, ardından sigarasının külünü silkeleyip telefonla konuşan kadına tatsız bir bakış atmıştı. Kimdi o telefondaki? Freya neden kendisine cevap vermiyordu? Homurdanarak sigarasından derin bir nefes alıp sağa sola baktı.
-"Peşinen söylüyorum oraya kadar yürüyemem!"
Kadın eliyle ahizeyi kapatıp "Ne çok söylendin!" diye homurdandı. "Sus da iki saniye motorun soğusun. Bu arada belki ben de şu konuşmayı bitirebilirim."
-"Kim ki o?"
Yapımcıydı. Ve konu da önemliydi. Freya tatsızca dudakları arasına sigarasını sıkıştırdı. Bakışları uzun uzun sokakta dolaştı. Bunu yeni yeni alışkanlık edinmişti. Sürekli etrafı kolaçan etmeyi yani. Birkaç kez Yiğit'i görür gibi olmuş, sonra da bunun saçmalığını fark edip bu fikri kafasından atmıştı. Kafasından atmıştı ama... Yine de bakışları her sokağa çıktığında istemsizce etrafta dolaşıyor, adamın tanıdık yüzünü kalabalığın içinde arıyordu. O etrafta değilse de derin bir nefes alıp işine devam ediyordu. Korku ne garip şeydi! Telefondaki adamın söylediklerini kaçırdığını fark ederek dağılan düşüncelerini toplamaya çalıştığı sırada adam ona bir soru yöneltmişti bile. Kendini tekmelemek istediği o kısacık anın sonunda adamdan sorusunu yinelemesini rica etti. Diziyi, İspanya'ya satacaklar gibi görünüyordu. Daha doğrusu İspanyollar hikayeyi uyarlamayı düşünüyordu ve hikaye uyarlanırken rotasından sapmasın diye Freya'nın da İspanyol senaristle birlikte çalışmasını istiyordu. Ne derdi bu fikre? Düşünür müydü?
-"Telefonu kapatmazsan..." Bilge abartılı bir şekilde boynundaki ipek fulara asıldı. "Kendimi şuracıkta boğacağım."
-"Feza ile görüştükten sonra..."
Onlara dönüş yapacaktı. Bilge dramatik bir çıkış yaparak dilini dışarıya sarkıttı. Ölmüştü işte sıkıntıdan! Mutlu muydu? Hem çağırıyordu hem de bıdır bıdır telefonla konuşup duruyordu. Ayıptı. Freya eliyle ahizeyi bir kez daha kapatıp "Seni ben çağırmadım yalnız," diye homurdandı. "Çat kapı gelen sendin."
-"Vay be!" Bilge abartılı bir kınamayla "Vaaaay be," diye yineledi. "Şimdi böyle mi oldu Freya Hanımcığım?"
-"Görüşürüz Yavuz Bey." Elden bile el olmuşuz. "Dediğim gibi Feza ile görüştükten sonra..." Vaaay! "Dönüş yapacağım size." Vaaaaaaay! "Size de iyi günler."
Telefonu kapatıp tek kaşını kaldırarak Bilge'ye döndü. Ne vardı? Neydi canım sabah sabah bu enerji? İçine enerji topları mı kaçmıştı? Bıdır bıdır hiç susmuyordu. Mutluyum. Onu anlamıştı canım. Neydi bu mutluluğun sebebi onu anlayamamıştı. Hava güzel. Hayat güzel. Aşk güzeldi. Hiç mi halden anlamıyordu? Freya dudakları arasına bir sigara sıkıştırırken "Hava bugün 3 derece Bilgecim," dedi ters ters. "O yanan ateş senin içinde!" Söylenmeye devam edecekti ki telefonu titredi. İzci ne yaptığını soruyordu. Çıkmıştı evden. Feriköy'e gidiyordu. Gelecek miydi?
Tokam yok. Hepsi bok gibi.
Tokası bok gibi diye mi gelmeyecekti? İyi miydi bunlar? Herkes mi tersinden kalkmıştı bugün? Gerçi Bilge ne yanından kalktıysa güzel bir yandı o ama... Neyse.
Bok, bok, bok.
Gelecek miydi, sızlanacak mıydı? Bilge başını telefona eğip satırın yanındaki o minicik mikrofon işaretine bastı ve "Beni bununla yalnız bırakma İzciiii," diye seslendi. "Bu mutluluktan anlamıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...