Not: "John Doe" isimli bölümü okumuş muydunuz?
Şu karşı duvardaki su lekesi miydi? Yok ya, değildi. Ama sanki burası da rutubet kokuyordu. Kokmuyor olabilir miydi? O kadar uzun zamandır burada bekliyorlardı ki zamanla her şey mümkün olabilirmiş gibi gelmeye başlamıştı. Mesela o leke bir resim olabilirdi. Daha da kötüsü hiç var olmaya da bilirdi. Zaman mefhumunu tamamen yitirmiş olmasının yanına yorgun gözlerinin gözlüğüne ihtiyacı vardı. Bilge bu sırada bilekliğini oflayarak çekiştirip bıraktı. Üzerindeki parlak mavi elbisenin göğüs kısmına beyaz boncuklarla Medusa'yı işlemişti. Kafasında da Medusa'nın yılan saçlarını andıran bir sürü yılanla süslü bir taç asılıydı. Bir o yana bir bu yana yürüyüp duruyor, sıkılınca sıranın en ucunda oturan Umut ve Şafak Tanrıçası -aslında Titanı- Eos kılığına girmiş Feza'ya sataşıyordu. Yanına oturmuş, boynundaki mavi-kırmızı kolyelerin boncuklarıyla oynayan Tanrıça Neith kılığındaki Aslı'yla ikisi tartışıp duran ikilinin arasına girmiyorlardı.
Lekeyi daha iyi görebilmek için boynunu ileriye doğru uzattı. Yok ya... Leke değildi o. Değildi herhalde? Oflayarak bakışlarını göz yoran beyaz ışığın altında manikürü bozulmuş tırnaklarına eğdi. Doğrusu bu kez nasıl buraya düştüklerine dair hiçbir fikri yoktu. Siyah bir lekenin bulaştığı tırnağını sol işaret parmağının sağlam tırnağıyla kazıdı. Göz açıp kapayana kadar olmuştu her şey. Parmaklarını avucuna kıvırıp başını duvara dayadı. Freya tabii ki Freya olmuştu. Yani Odin Freya. Bilge'nin yaptığı resimdeki haline çok benziyordu. O kadar benziyordu ki Deniz evden çıkmadan önce uzun uzun izlemişti onu. Adamı hatırlamak dudaklarına incecik bir gülümseme yaydı. Gözlerini ovuşturmak için yumruk yaptığı ellerini gözlerine götürdüğünde göz bandını fark etti. Neden az gördüğünü sorgulayıp duruyordu saatlerdir. Yüce Odin! Akıl mı kalmıştı onda? Bandı yukarıya doğru kıvırdı. Oh be, dünya vardı!
-"Neden burada olduğumuzu açıklayabilecek biri var mı?" Şimdi daha net gördüğüne göre hesap sorabilirdi. Kıstığı bakışlarını tek tek bütün dostlarının üzerinde gezdirdi. "Yok mu?" Omuzlarını kaldırıp indiren, göğsünü şişiren derin bir nefes alıp verdi. "Pekala... Ben en son Aslı'nın elini tutuyordum."
Feza "Ben de senin," diye atıldı. Bilge dalgınca "Ben de Feza'yı tutuyordum," diye mırıldandı. Üç kadının da bakışları Aslı'ya kayınca Aslı "Aman ne var?" dedi homurtuyla. "Ufak tefek bir kızı kurtarmaya çalışıyordum."
-"O kız nerede peki Aslıcım?"
Aslı "Galiba onu almadılar," dedi. O kadar kısık sesle konuşmuştu ki üç kadın da aynı anda "Efendim?" diyerek ona doğru eğilmişti. Omuzlarını dikleştirip yaptığı şeyin arkasında durarak "Onu almadılar," diye yineledi. "Sanırım."
-"Aferin Aslı." -"Bravo Aslıcım." -"Helal olsun."
-"Sanki hiç alışık değilsiniz burada olmaya!" Üç kadının da sesi kesilince daha da dikleşti. Ne var? Kızın başı belada sanmıştı. Kız kardeşleri için mücadele etmeyecekse kimin için edecekti? Önemli olan onun bari burada olmaması değil miydi? Freya "Keşke biz de burada olmasaydık," diye homurdandı.
-"Utan, utan!" Belki onun da en sevdiği yer burası sayılmazdı ama bunu itiraf edip dostlarına koz vermeyecekti. "Şu yaslandığınız duvarda adınız kazılı be!"
-"Yine de bu yıl burayı ziyaret etmesek ölmezdik."
Aslı "Bilerek düşmedik herhalde buraya Fezacım!" diye homurdandı. Üç kadının şüpheyle kıstığı bakışlarına karşılık gözlerini pörtletti. Ne yani? Bilerek mi düşmüşlerdi? Yaaani... "Şimdi alırım hepinizi ayağımın altına!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...