Freya demlenen kahveden bir kupa kendine, bir kupa da Bilge'ye doldurup salona döndü. Kadın koltuktaki kitapları yere indirmiş, ortalıktaki dağınıklığı hızlıca toplamıştı. "Kitaplara gömülmüşsün yine." Kupayı alıp teşekkür etti ve yere indirdiği kitaplardan kalan boşluğa oturdu. Freya, Aslı ve Bilge üniversite son sınıfta tanışmışlardı. Yedi yıldan uzun süredir güçlü ve sağlam bir dostlukları vardı. Aslı matematik bölümünde akademisyen olarak kalmış, Bilge ise geçen yıl açtığı galeride hem küratörlük yapmaya hem de kendi resimlerini satmaya başlamıştı. "Bu kez neyle ilgili?"
-"İskandinav mitolojisi."
-"Sevdiğin sular." Gülümsedi. Başıyla tabloları işaret edip "İkisi yan yana güzel durmuş," dedi. "Beğendin gerçekten değil mi?"
-"İleride bir gün çulsuz kalsam..." Neredeyse tamamı Bilge'nin çizimleriyle dolu köşeye bakarken gülümsedi. "Şu ankinden daha çulsuz..." Evinin en sevdiği köşesine, tekli koltuğuna ilerleyip oturdu. "Yine de onları satmam. O kadar beğendim."
-"İyi para ederler." Kahvesinden bir yudum alıp sırtına bir yastık yerleştirdi. "Bir daha düşün."
Freya gözlerini hafifçe kısıp resimlere alıcı gözüyle bir daha baktı: "O kadar da etmezler ya..." Bilge'nin attığı yastıktan kahvesini korumaya çalışırken sırıttı. "Deniz de beğendi." Söylediği kadının ilgisini çekmiş, kadın gülmeyi keserek bir anda avını pusuya düşürmeye çalışan bir panter gibi öne doğru eğilip gözlerini kısmıştı. "Dün buradaydı."
-"Barıştınız mı?"
-"Hayır." Yerdeki yastığı kaldırıp sırtına koydu. "Geçen gün Can'la yemeğe çıktığımızda karşılaştık. Ondan beridir..."
-"Peşinde." Yeni bir yastık bulup sırtına koydu. "Daha aptalca bir sebep olamazdı."
-"Dün Eren'e son on liramı ona beş kartopu atsın diye verdim. Kaçacağını düşünmüştüm ama Eren'i yakaladı." Talihsizlik... Bütün Tanrıçalara dargın bir tavırla omuz silkip göz süzdü. Çok bir şey değil, birazcık şansa ihtiyacı vardı. "Sonra da karşılaştık zaten."
-"Eve nasıl geldiniz peki?" Düşünceli bir şekilde kaşlarını hafifçe çattı: "Alt komşunun oğlu Eren mi?"
-"Evet. Gülle atar gibi atıyor bacaksız." Bacaklarından birini koltuktan yukarı çekip dirseğini dizine dayadı. "Deniz'i bayağı ıslatmıştı. Ben de insanlık namına..." İnsanlık? Evet, tabii ki insanlık. Başka ne olabilirdi? "Eve çağırdım. Hem bende kalan eşyalarını da veririm dedim ama..." Ama? "Ama çıkardığı kazağı sandığın üzerine bırakmış." Tatsızca gözlerini devirdi. "İkinci Deniz deyip durdu bir de... İlki ne kadar iyiydi ki ikincisini tercih edeceğimi düşündü, hala anlamış değilim."
Bilge bağdaş kurup küt saçlarının açıkta bıraktığı ensesini ovuştururken "İkinci Deniz mi?" diye sordu. "Senden sıkılan Deniz'den farkı neymiş bunun?"
-"Bunun omuzları daha geniş."
-"Yeni dizisinin tanıtımlarında gördüm. Baklavaları da artmış."
-"Artmış, artmış."
İkisi de gülümsedi. Bilge göz ucuyla vazoyu işaret ederek "Bunlar da komedyenden sanırım," diye sordu. "Çiçek endüstrisine savaş açtığını bilmediğine göre..." Kadın idama mahkum edildiğini yeni öğrenen bir suçlu gibi başını ağır ağır salladı. Bilge "Adam seni cenazeye çağırmadı," diye homurdandı. "Alt tarafı bir gösteri."
-"Kesin çok sıkıcı olacak."
-"Konuşan sen değilsin..." Kaşlarını imayla havalandırdı: "İçindeki Deniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...