Not: "Hangi Deniz" isimli bölümü okumuş muydunuz?
Freya göz ucuyla sahneye bağdaş kurup oturmuş, simidini Karper peynire daldıran Ela'yı izliyordu. Doğrusu Deniz'e nasıl yürüdüğünü merak ediyordu. Yağmur'un sorusuyla ona dönecekken Onur'un salonun ortasına doğru birkaç adım attığını gördü. Adam dünya tatlısı bir heyecanla oyuna dair planlarını anlatmaya başlamıştı. Sustu ve onu dinlemeye koyuldu. Salona büyük, kocaman bir havuz kuracaktı. Anlaşamayan iki ailenin arasındaki uzaklığı göstermek istiyordu. Yağmur yağdırmak, fırtına çıkarmak ve içeriyi sisle doldurmak istiyordu. Son sahneye gelirlerken ortam giderek kararacak, solgun mavi bir ışık salonun ortasında duran Juliet'i aydınlatacaktı.
-"Ela 'Senin kının burası!' dediğinde çarpıcı bir gürültü istiyorum. O bıçağın darbesiyle seyirciler de dahil herkes ölmeli."
Onur birkaç adım atıp salonun tam ortasında durdu. Var olmayan bir hançeri göğsüne sapladı. Onu izlemek, onu dinlemek her zaman için insanın ufkunu açıyordu. Freya hayranlıkla adamın bunca kalabalığın arasında, gelişi güzel seçtiği bir sahneyi anlatırken devleşmesini izledi.
-"'Paslan orada, öleyim ben de!' dediğindeyse hep birlikte yas tutmalıyız. Derin bir sessizlik, üşüten bir soğuk... Sadece ölümü göstermek değil, ölümü hissettirmek istiyorum." Salonun uzak bir köşesini işaret etti. "O karanlığın ortasında şurada aniden bir fener belirsin. Karanlığı, iki aşığın ölümden dağılan bir barış gibi aydınlatsın. Prens'i, Capulet'i, Montague'yü ölümün kıyısına çekelim ki iki aşığın cesetlerinin yanı başında barışsınlar."
Sahne, Freya'nın gözlerinin önünde canlanabiliyordu. Hayran hayran adamı izledi. Onunla arkadaş oldukları o ilk gece, daha onu tanımadan, oyunculuğuyla arkadaş olmuştu. Bin kez aynı oyunu oynasa Onur, bin kez aynı koyu karanlığı ve ağrıyı göğüs kafesinde hissedeceğine emindi. Tanıştıklarında adam hala sahneden kalma izleriyle ışıldıyordu. Gülümsedi. Var olmayan o soğukla ürpererek kollarını sıvazladı. Onur hiçbir şey olmamış gibi sahnede bıraktığı kahvesinden bir yudum alıp aniden onu izleyen arkadaşlarına döndü. Freya onların da en az kendisi kadar heyecanlandığını görebiliyordu. Bakışları Deniz'in üzerinde dolandı. Parmaklarını dudaklarına dayayıp başını sağ omzuna yatırmıştı. Arasız oynayacakları düşünülürse iki buçuk saat boyunca suyun içinde olacaklardı. Bunun zorluğunu bilemezdi Freya; sadece bir izleyici olarak görsel bir şölen yaratacağını tahmin edebilirdi.
-"Sen niye burada buluşalım dedin?"
Bakışlarını sahneden güçlükle ayırıp Yağmur'a çevirdi. Onun incecik bir alayla parlayan bakışlarına gözlerini devirirken "Hem sana yakın," diye homurdandı. "Hem Deniz de burada."
-"Acaba sevgilini..." Bakışları imayla kısılmış ve ona 'ne yaptığını biliyorum' bakışı atmıştı. "Ela'dan kıskanıyor olabilir misin?"
-"O kıvırcık saçlarını tek tek yolarım Yağmur."
-"Ela'nın saçlarını yolsan mesela?"
-"N'olur yorma beni!"
Çantasından çıkardığı termostan ikisine de birer bardak kahve doldurduğu sırada dudaklarına kondurulan aceleci bir öpücükle irkildi. Yağmur'un yutmaya çalıştığı kıkırtısıyla gözleri kocaman açıldı. Az daha elindeki kahveyi üstüne boca edecekti. Deniz elindeki kahveyi parmakları arasından aşırırken "Bu benim sanırım," diye mırıldandı. Onlara dönen hiçbir bakışa aldırmadan kadının aralık kalmış dudaklarından yeni bir öpücük daha çaldı. "Üşümüyorsun değil mi güzelim?"
Freya bakışlarını adamdan güçlükle çekti ve sessizce "Robocop gibiyim Deniz," diye mırıldandı. "Değil soğuk, şarapnel işlemez şu anda bana."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...