Not: "Gün ışığı" bölümünü okumuş muydunuz?
Not-2: Busecim<3
Freya başındaki bereyi çekiştirerek saatine göz attı. Konağın kapısı hemen birkaç metre uzaklarındaydı -hatta şimdi koşmaya başlasa on saniye sonra bahçeye ulaşırdı. On beş dakika önce Gül teyzeye yakalanmışlardı ve şu an çekildikleri Deniz'in kadının telefonuna bakarak gülümsediği yirminci fotoğraftı. Üşüyen ellerini birbirine sürtüp huysuzca "Yetmesin mi artık?" diye seslendi. Gül teyze, onun gibi bir serserinin Deniz gibi nazik, iyi huylu bir çocuğu nasıl tavladığıyla ilgili homurdanınca Freya oralı bile olmayarak "Sen Haluk amcayı nasıl tavladıysan öyle tavladım Gül teyze," diye mırıldandı. Deniz'e elini uzatıp "Lütfen sal artık adamı," diye de ekledi.
-"Ah ben birazcık daha genç olacaktım..." Eee? "Kurtarırdım bu çocuğu senin elinden!"
Hayır, diyelim ki birazcık daha gençti. Ne olacaktı yani? Ne kadar genç olmayı diliyordu? Yetmiş beşini devirmişti geçen ay. YETMİŞ BEŞ! Kızı Deniz'den yedi yaş büyüktü. Ya oğlu? Oğlu bile Deniz'den üç yaş büyüktü.
-"Sen bana yaşlı mı diyorsun?" Genç mi diyeyim Gül teyze? "Ah ah... Kurt kocayınca..." Heh! Bak, doğru kelime kocayınca... "Arsız!" Ben miyim arsız? "Ah, ahhh..."
Freya derin bir nefes aldı. Yolun aşağısından neden gelmemişlerdi ki? İki metre daha fazla yürümeye neden erinmişlerdi? Gül teyzeye yakalanmanın nasıl bir ölüm olacağını bile bile bu kötülüğü onlara niye yapmıştı Freya? Neden kendisine 'dur!' diyememişti?
-"Senin yaşındayken görecektin sen beni! Peşimde kimler, kimler dolanırdı." Freya sessizce söylenirken kadın "Rumca söylenip durma bana!" diye çıkıştı. Senin için ne fark eder Gül teyze? Nasılsa Türkçe söylenince de anlamıyorsun. "İki tanecik fotoğraf çektirdik sevgilinle, işitmediğim laf kalmadı."
Şimdi çığlık çığlığa sağa sola koşuşturmaya başlayacaktı. Neyi tartışıyorlardı şu anda? Kadının yanında 32 diş gülümseyen adama kaydı bakışları. Öfkeyle gözlerini büyüttü. Bir de pişkin pişkin gülüyordu. Şurada onu, yani bizzat onu, kadının elinden kurtarmaya çalışıyordu. Yoksa Freya'ya neydi? Dilerse adam 500 tane fotoğraf çektirseydi. Sabrının sonunda olduğunu gizlemeden "Gül teyze," dedi. "Sayende bütün mahalleye reklam olduk, daha fazla tartışmayalım istersen." Aman! "Asıl sana aman!"
-"Denizcim..." Adamın yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Bu huysuz rahat bırakmadı bizi. Sen daha sonra uğra bize de şöyle karşılıklı oturup bir sohbet edelim."
-"Mutlaka uğramaya çalışacağım Gül Hanım."
-"Freya..." Freya'ya adamı işaret etti. "Azıcık kibarlık, zarafet öğren şu çocuktan!"
Hava yağmurlu ve rüzgarlıydı. Bir de burada durmuş onunla laf yarıştırmak zorunda kalıyordu. Deniz'in eline asıldı. Deniz kadına iyi günler dilemeyi ihmal etmeden peşine takılmıştı. Dudaklarında yarım, alaycı bir gülüş asılıydı. Boyası solmuş, ağacı zamanla çatlamış bir bahçe kapısının önünde durduklarında bakışlarını kadına eğdi. Sanırım burasıydı. Cesaret gerektiren derin bir nefes aldı ve kolunu Freya'nın incecik beline doladı. Freya huysuz bir çocuk gibi "Sen git de Gül teyzeye sarıl!" diye homurdandığında gülümsemesi daha da genişledi. "Birlikte bir sohbet edersiniz." Eğilip kadının yanağına sıcacık bir öpücük bıraktı. "Keşke bıraksaydım da bin ta-" Ve çillerini yeni bir öpücük bırakmadan önce dudaklarıyla fırçaladı. Çillerin kızardı güzelim. "Kızdım çünkü!"
![](https://img.wattpad.com/cover/251255255-288-k510452.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...