Bölüm 11: "Kötü kalpli cadı"

1.6K 185 40
                                    

Not: "Alay edilen aşıklar" bölümünü okumuş muydunuz?     

         Freya son üç gündür çiçeklerle konuşmaktan, kahve makinesine söylenmekten ve televizyonla diyalog kurmaktan sıkılmış; dördüncü günün şafağında 'bir-iki tane de insan görürüm' diyerek eşyalarını topladığı gibi Starbucks'a taşınmıştı. Kadın için insan görmek demek onlarla muhatap olmayı gerektirmediği için mekanın en ücra köşesindeki koltuğa çökmekte bir beis görmemişti. Bilge'den gelen mesaja konum atarak cevap vermiş ve bilgisayarını açıp çalışmaya koyulmuştu. Masadaki post-itleri toplamaya ve düzenlemeye yarım saat harcadığı için en son çareyi hepsini renklerine ayırmakta bulmuştu. Önündeki kahve çoktan soğumaya yüz tutmuş, uzun süredir ekrana bakmaktan gözleri kızarmış ve yanmaya başlamıştı. Gözlüğünü tepesine ittirip gözlerini ovuşturdu. Gerçekten çok yorgun hissediyordu. Dünden beridir dergi için bir yazı yazmaya çalışıyor ama asla içine sinecek kadar iyi bir şeyler yazamıyordu. Tatsızca gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İnsan içine karışmak pek de iyi bir fikir sayılmazdı belki de? Çünkü evde olsa şu an koltuğuna uzanmış, boş tavana bakıp çiçekleriyle konuşuyor olurdu.

-"Freya..."

Deniz? Hayretle başını kaldırdı. Tepesinde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle dikilen adama bakıp gözlerini devirdi. Artık emindi: Adamdan kaçmak diye bir şey yoktu. Olsa, bu kadar çaba harcayan kadın kesinlikle başarırdı. Hafifçe kaşlarını çattı. Acaba Deniz çantasına takip cihazı falan mı yerleştirmişti? Bir an için bakışları çantasına kaydı. Yapmışsa Freya şaşırmazdı çünkü. Söylenmek için dudaklarını aralamıştı ki birkaç gözün adamın üzerinde dolandığını fark ederek rahatsızca yerinde kıpırdandı ve sustu. Adam tanınmamak için şapka takmış, kapüşonunu da kafasına çekmişti ama... Ama işte! Deniz, Deniz'di. Tanınmış olabilir miydi? Bir kez, çok değil bir kez, adamı kimsenin tanımamış olmasını diledi.

-"Ne büyük tesadüf!"

-"Öyle mi?" Şu sağ çaprazdaki kız telefonunu mu çıkarıyordu? Yok, yok. Kitaptı. "Oysa burası evime yürüyerek sadece on beş dakika!"

-"Şans."

        Hı-hı. Şans! Pabucumun şansı!

         Keşke Freya da aynısını söyleyebilseydi. Keşke hep Deniz'in yüzünü güldüren şans, biraz da -çok azıcık da- Freya'nın yüzünü güldürseydi. Bu karşılaşmadan hoşlanmadığını gizlemeden "Senin evinin dibinde Starbucks yok mu?" diye sordu. Olduğunu biliyordu. "Niye buraya geliyorsun?" Önceden Deniz'le sık sık oradan kahve alır, denize yakın boş bir masa bulduklarında, hele ki hava da güzelse, saatlerce oturup keyif yaparlardı. O ses neydi? Başını ondan 3 metre ötedeki camdan yana çevirdi. Kuş muydu o öten? Yoksa Freya sonunda deliriyor muydu?

-"Buranın manzarası daha güzel."

-"Evin Sarıyer'de." Öyle, değil mi? "Hı-hım." Yine de buranın manzarası eşsiz. "Üç haftadır yol çalışması yapıyorlar, Deniz."

         Camdaki bakışlarını yeniden adama çevirdi. Az evvel bir kuş cıvıltısı daha duyduğuna yemin edebilirdi. Ateşi falan mı çıkmıştı? Yoo, çıkmamıştı. Hatta kendini kış ayına göre son derece iyi hissettiği bir sabaha uyanmış, uzun zaman sonra ilk kez annesiyle 'ne zaman evleniyorsun?' sorusunun geçmediği bir telefon konuşması yapmışlardı. Ah, işte! Bütün şansını orada çarçur etmiş olmalıydı.

-"Ne güzel."

-"Yol çalışması mı?"

-"Hı-hım." Geçen ay karşıdaki apartmanı yıktılar. Hala molozları duruyor mesela. "Mahalleye farklı bir hava katmış." Burası evinden 10 km uzakta. "Buranın kahveleri daha iyi." Deniz! "Burada sen varsın, Freya. Orada olsan orası da güzelleşir."

FreyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin