Not: "Ejderha" bölümünü okumuş muydunuz?
Yol boyunca susmuş, Deniz'in göğsüne yaslanıp gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Ve kapıdan girer girmez de üzerindeki her şeyi bir bir soyup arkasında kıyafet kırıntıları bırakarak duşa girmişti. Deniz, kadının arınmaya çalıştığı asıl şeyin geçmişten kalma yaraları olduğunu biliyordu. Bir süre kapalı kapıya baktı ve sonra kadının geride kalan eşyalarını tek tek toplayıp astı. Freya on beş dakika sonra bornozuyla odaya gelip yatağın ucuna oturduğunda Deniz bir oyuncak bebeği giydirir gibi özenle kadını giydirdi. Makyajından kalma izleri canınını acıtmamaya çalışarak temizledi. Saçlarını taradı, kuruttu. Freya'nın sorgulanmaya değil, sessizliğini bölüşmeye ihtiyacı vardı. Biliyordu. Yine de onun sessizliğinden, gözlerini gözlerinden kaçırıp susmasından, kendi içine kapanmasından içten içe nefret etmişti. Sanki kadın susunca oyunbaz çilleri de susmuş ve derisine gömülmüştü. Saçlarına küçük bir öpücük bırakıp şefkatle kadını göğsüne yatırdı, ona sıkıca sarıldı ve çenesini kadının kızıl saçlarına dayayıp sabırla onun uyumasını bekledi.
Biraz sonra kadının düzene giren soluklarını dinlerken uzun uzun izledi onu. Can'ın geldiği günü, tartışmalarını, kadının söylediklerini düşündü. Adamı hala sevdiğini sanmıştı ve bunu Freya'ya söylediğinde 'Birinci Deniz'in adamın yanında melek kalacağı' yanıtını almıştı. Bu cümleyi ilk duyduğunda anladığı şeyle şu anki asla aynı değildi. O gün hiç kimsenin kadını incitebileceğini, ona zarar verebileceğini düşünmemişti. Eğilip huzursuz bir uykuda kıpırdanıp duran kadının alnına küçük bir öpücük bıraktı ve onu sakinleştirmek için "Buradayım sevgilim," diye fısıldadı. "Yanındayım."
Adamın ona saldırdığı gece çok korkmuş olmalıydı. Çok incinmiş, çok üzülmüş, çok, çok, çok korkmuş olmalıydı. Yiğit denen o adi herif dev gibi bir adamdı. Deniz bu gece kadının, onun yanında ne kadar minik kaldığını kendi gözleriyle görmüştü. Adam ona saldırdığında... Bunun düşüncesi bile içinde zehir gibi bir öfke birikmesine sebep oldu. Freya, bir zalimin ellerinde can çekişen minicik bir serçe gibi çaresizce çırpınıp durmuş olmalıydı. Bunun düşüncesine bile tahammül edemezken kadının bunu yaşadığını bilmek... Derin bir nefes alıp kadının saçlarını şefkatle okşadı. İlk kez onu bu kadar huzursuz görüyordu. Günün ilk ışığı aralık kalmış perdelerden sızıp kadının yüzüne düşene kadar bakışlarını ondan bir saniye için bile olsa ayırmadı.
-"Deniz?"
Kadın huzursuz bir şekilde kıpırdanırken "Saat daha çok erken güzelim," diye fısıldadı. O daha rahat uyusun diye başını dikkatli bir şekilde yastığa bıraktı ve sırtını pencereye döndü. Şimdi kadının yorgun yüz hatlarını, kızaran burnunu, karışan kirpiklerini daha net görebiliyor ve gün ışığını da ondan uzak tutabiliyordu.
-"Hadi biraz daha uyu!"
Söylemesi ne kolaydı onun için! Saat yediye gelirken kadını uyandırmamak için usulca hareket ederek ayaklandı ve gün ışığını kesmesi için perdeleri sıkı sıkıya kapattı. Mutfağa geçip kahveyi hazırladı ve emektarı bir saat sonraya kurdu. Mehmet abiye gidip kadının çok sevdiği İstanbul simitlerinden aldı. Erenlerin kapısına da onun için aldığı ayçöreklerinden astı. Çocuğu mutlu etmek, Freya'yı mutlu etmek demekti; bunu zamanla anlamıştı. İkilinin arasında güçlü bir bağ, gerçek bir abla-kardeş ilişkisi vardı. Nasıl olmuştu, nasıl birbirilerini bulmuşlardı, nasıl hem kardeş hem dost olmuşlardı Deniz bilmiyordu ama olmuşlardı. Kapıyı açtığı sırada Freya'nın telefonunun sesini duydu. Telaşla dün gece astığı paltonun ceplerini yoklayıp telefonu buldu. Anıl Hanım'ın ismi ekranda yanıp sönüyordu. Telefonu sessize almıştı ki odanın kapısı yavaşça aralandı ve Freya dizlerine kadar inen kazağını çekiştirerek gözlerini ovuşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...