Not: Pazar günü yayınladığım Ediz ve Bilge'li "Tarla kuşuydu Juliet" bölümünü okumuş muydunuz?
Freya burnunu silip huysuz bir şekilde kaşlarını çattı ve kapıya yığılmış insan kalabalığa bakıp "Umarım buna değer Bilge," diye homurdandı. Şu an evde sualtı belgeseli izleyip uyukluyor olabilirdi. Yooo, Yüce Belgesel Tanrısı! Bu halde uyuklamasına sen bile ses çıkaramazdın. Deniz onu kendine yaslayıp dudaklarını alnına bastırınca çatılan kaşları düzleşti. Eh... En azından Deniz de buradaydı. Bu konseri biraz daha çekici kılıyor olabilirdi. Adamın belini nazikçe okşayan baş parmağını hissettiğinde kıpırdandı. Zorlu Sahne'ye girerken yirmi kişi adamla fotoğraf çektirmek istemiş, o yirmi kişi zamanla kırk kişiye katlanmış ve Deniz bu durumdan ne kadar rahatsız olsa da kapıdaki güvenlikler duruma müdahale etmek zorunda kaldığında ses çıkarmamıştı. O da hala hastaydı.
Bilge elleriyle yüzünü yellerken "Aslı, Freya'yı tekmeler misin?" diye homurdandı. "Sanırım uyuyor."
-"39 derece ateşle buradalar." Aslı ayakta uyuyan Freya'yı baştan ayağa süzüp gülümsedi. "Tekmelersem onu yerden toplamamız gerekebilir."
Eh, hakkı vardı. Ateşi olup olmadığını kontrol etmek için elini Freya'nın alnına bastırdığında kadın kısık sesli bir çığlıkla birkaç adım geriye çekildi. Yorgunluktan kızaran masmavi gözlerini fal taşı gibi açarak "Seni şeytan!" dedi abartılı bir öfkeyle. Üzerindeki kazağa rağmen nasıl terlemezdi? İçerisi 40 derece falan olmalıydı. Yoksa değil miydi? Bilge duvarda asılı duran termometreye göz attı. 28 dereceydi.
-"Buz gibi ellerinle bana işkence etmeye mi çalışıyorsun?"
-"Aslında ateşine bakmaya çalışıyordum." Bilge ilgisizce omuz silkti. İyilik de yaramıyordu bu kıza. "Ama ayılacağını bilseydim..." Kadına doğru bir adım atıp çizgifilmlerde yer alan sevimli bir kötü karakter gibi parmaklarını havada dans ettirdi. "Daha evvel dokunurdum."
-"Beni sınama küçük boyacı!"
Bilge ona doğru bir adım attığında işaret parmaklarıyla çarpı işareti yapıp "Geri bas," dedi. "Avazım çıktığı kadar Bilge, Ediz-" Şşşş... Bilge teslim olurcasına iki elini de havaya kaldırınca sırıttı. Tamam, tamam. "Tamam ne?" Dokunmayacağım. "Ben de öyle düşünmüştüm." Yeniden Deniz'in koluna girip başını adamın göğsüne dayadı. Şimdi gözümün önünden kaybol dercesine bir bakış attı. Bilge oralı bile olmayınca huysuz bir çocuk gibi "Rahatımı bozarsan daha çok söylenirim," diye homurdandı. Bilge alayla gözlerini devirdi. Bundan daha çoğu olabilir miydi? Hiç susmadın ki! "Hastayım ben!"
Bilge ilgiyle onları izleyen insanları işaret edip "Onu yedi alem duydu, Freyacım," diye karşılık verdi. Kadının küskün tavrına gülümsememek için yanağının içini dişlemesi gerekmişti. Gerçekten hali yoktu. Hali olmadığını, sırf onu yalnız bırakmamak için kalkıp geldiğini biliyordu.
-"Küsüyorum ama..."
Bilge yeniden gözlerini devirip "İyi be," dedi bir çocuk gibi. "Konserde ayakta durmayı başardığın sürece sana bulaşmayacağım." Bir umutla yanındaki duvara yaslanmış uyuklayan Feza'ya döndü. Kadın, söz verdiği gibi sabah kalkıp ona geldiğinde de aynen böyle bir duvar bulup yaslanmış ve o kıyafet denerken yalnızca bir gözünü açık tutmayı başarabilmişti. Onu dirseğiyle hafifçe dürtüp "Feza sen bari yapma!" diye isyan etti. Hı? Efendim? Ne? "Uyan diyorum, uyan. Konsere geldik." Sabır. Bilge'nin şu an en çok ihtiyaç duyduğu şey sabırdı. Herkes mi hastaydı ya hu? Konsere mi gelmişlerdi, hastaneye mi belli değildi! Şimdi çığlık çığlığa bir sağa bir sola koşuşturacaktı etrafta. Onlara dönen birkaç kişiyi daha fark ederek deri montunun eteklerine asıldı ve üstüne başına çekidüzen verdi. Belki de koşuşturmazdı. Sonuçta sevgili adayının konserinde rezil olmaya meraklı değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...