Not: "Babacığım" bölümünü okumuş muydunuz?
Freya, anneannesinden kalma çiçek oyalı örtüyü serip sandalyeye bıraktığı tabak çatalı masaya yerleştirmeye başladı. Omzuna attığı torşonla tek tek bütün kadehleri kuruladı ve kontrol etmek için göz hizasına kaldırdı. Tek bir leke bile kalırsa annesinin canına okuyacağına emindi. Pazar dönüşü alınan nergisleri masanın ortasına yerleştirdi. Babası emaye tepside taşıdığı mezeleri özenle masaya yerleştirirken uzanıp adamın yanağına sıcacık bir öpücük bıraktı. Deniz'i ve deniz feneri vardı. Yakın zamanda Cundalı Anıl'ın da yelkenindeki rüzgar olmasını umuyordu. Rakıyı ve ouzoyu almaya mutfağa geçti. Üzerine önlük geçirmiş, balıklarla kavga eden annesinin yanağından acele bir makas çalıp dondurucudan buz çıkardı.
-"Balıklara bari söylenme annecim." Babasının uzattığı tepsiye karafları, buzları ve sürahileri yerleştirdi. "Hayvanlar ölü. Bırak öyle kalsınlar."
-"O ne demekmiş?"
-"Söylenerek ölüyü bile diriltirsin sen, sonra hep birlikte aç kalırız."
-"Çok biliyorsunuz küçük hanım!" Aaa, ben yüksek lisansımı senin söylenmelerin üzerine yaptım annecim. "Geliyor bak terlik!" Gittim ben!
Annesi balıkları masaya bırakıp kendi sandalyesine geçti. 30 yıldır ne zaman bir masa kurulsa annesi hep babasının sol yanında otururdu. Annesine bir duble rakı, babasına bir kadeh ouzo doldurdu. O ne içse hiç bilemiyordu. Önce ouzoya uzandı; annesi gözlerini kısıp ters ters baktı. Vazgeçip rakıya uzandı; babası ters ters baktı. "Pekala sevgili çekirdek ailem..." Kendine bir rakı kadehi, bir de ouzo kadehi çevirdi. Bir tanesine tek rakı, diğerine iki parmak ouzo doldurdu. "Kötü kötü bakmayı kesebilirsiniz." İki kadehi de havaya kaldırdığı sırada annesi rakıyı babasının önüne ittirdi, babası da ouzoyu annesinin önüne. Gülümsedi. Böyle olacağını biliyordu, biliyordu da işte... Gönül almaya değerdi. Ouzoyu annesiyle, rakıyı babasıyla tokuşturdu. Üçü de önce masaya vurup öyle birer yudum aldı içkilerinden. En son ne zaman birlikte içtiklerini bile hatırlamıyordu, Freya. Çok, çok olmuş olmalıydı. Ouzodan da bir yudum aldıktan sonra onu da masaya bıraktı. İkişer ikişer içeceğine göre demek ki iki kişilik sarhoş olacaktı!
-"Sen şimdi Serhan'la..." -Ama anne! -Ama hayatım! "Ne ama, ama?" Anıl Hanım tabağına bir-iki parça barbun aldı. "Gerçekten iyi çocuk bak!"
-"Vallahi yangın var diye bağıracağım şimdi!"
Niko Bey "Komşular alıştı zaten kızım," diye homurdandı. "Kaptıkları gibi yangın söndürücüleri üç saniyeye buradalar." Sen bana laf mı sokuyorsun Niko? "Yapar mıyım hiç öyle şey hayatım?" Annesi, Freya'nın beş yaşından beridir hayranı olduğu o kocaman yeşil gözlerini babasının üzerinden ağır ağır çekti. Dudağının hemen kıyısında, minicik, alaycı bir gülümseme kendine yer edinmişti. Adı gibi emindi ki; annesi, babasının ona hem bu kadar aşık olmasına hem de onunla bu kadar inatlaşıyor olmasına bayılıyordu. Emindi; çünkü o da onların arasındaki bu ilişkiye bayılıyordu.
-"Sahi anne," dedi sessizce. "Gemiyi yakarken hiç mi için acımadı?"
Yoo... Niye acıyacaktı ki? Niko da biraz onunla ilgilenseydi. Bütün gün, hiç abartmıyordu(!), sabah 8'den akşam 5'e kadar dan dan dan... tak tak tak... çivi çakacağına beş dakika da onunla ilgileniverseydi böyle mi olurdu? Bir gemi kadar kıymeti yok muydu onun? Hem memur muydu bu adam canım? Bir gemiye günde 9 saat ayırır mıydı insan hiç? Babası araya girmeye çalışınca annesi "Hiç başlama Niko," diye tısladı. Babası, annesinin uzayan tırnaklarını ve kabaran tüylerini görüp telaşla köşesine çekilmişti. "Hem sadece ben rahatsız olmadım ki!" İşaret parmağını sağa sola savurup "Herkes isyan etti Freya," diye söylendi. "Kafa bu da canım! Bir yaştan sonra dayanmıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
RomanceBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...