Not: "Utanmaz Medusa" bölümünü okumuş muydunuz?
-"Freya abla?"
-"Eren?"
Çocuk kadına çekingen bir bakış attı. Ondan yükselen bu ekşi kokunun şaraptan kaynaklandığını bilmese de onun sarhoş olduğunu tahmin ediyordu. Bakışları hayretle camlara kaydı. Gün ışığı delice bir şiddetle içeriye doluyordu ve kadını ilk kez gündüz saati sarhoş görüyordu. Daha önce de onu birkaç kez annesiyle ikisinin kapı önü sohbetlerinde sarhoş görmüştü. Birkaç kez de kadının yalpayarak merdivenleri çıktığını. Yüzünde hep yarım ağız bir gülümseme olur, anahtarları şıngırdatarak anlamadığı bir dilde -ona anlamadığı her dil İngilizce gibi gelirdi gerçi- şarkı mırıldanırdı. Ama bunların hepsi akşam üstü ya da gece geç saatlerde karşılaştığı şeylerdi. Gün henüz batmamışken onu sarhoş bir halde merdivenlerde uyurken görmek onu şaşırtmıştı. Tedirgin olarak kafasında annesine haber verip vermemeyi tarttı. Acaba anahtarlarını mı kaybetmişti? Ondan mı burada uyuyordu? Kapıya takılı anahtarı gördüğünde bu düşünceden hızla uzaklaştı. Elleri arasında tuttuğu kitabı kadının yanına bırakıp o küçük aralığa kendini sığdırdı.
-"Burada mı uyudun?"
-"Sanırım." Kadın yüzünü ovuşturarak toparlanmaya çalıştı. Karışan saçlarını bileğindeki tokayla alelade toplayıp "Kitabını mı değiştirecektin?" diye sordu. Eren'in her hareketini ilgiyle izlediğinin farkındaydı. "Kapıyı açmama yardım edersen eğer sana yeni bir kitap verebilirim." Çocuk belli belirsiz başını aşağı yukarı sallayınca durup bir nefes aldı. Günün hala aydınlık olduğunu o da yeni fark ediyordu. Duvarda oynaşan rengarenk ışıklara bakıp gülümsedi. Ne kadar içmişti? Hala sarhoştu. Yüzünü ovuşturup "Kitabı beğendin mi?" diye sordu. Eren yine başını sallayarak cevap verdi. Ardından kadına dönüp minik elini kadının dizinde cansızca duran elinin üzerine bıraktı. Onu böyle görmekten hoşlanmadığı o kadar belliydi ki Freya'nın içi bulandı. Ne kadar dağınık görünüyordu? Ne kadar dağıtmıştı?
-"Freya abla," dedi sessizce. "İyi misin?"
Kadın çocuğun minicik eline bakarken yanağından sızan bir damlayı telaşsızca kuruladı. Pekala. Küçük bir çocuğun önünde ağlamayacaktı. Yeni bir damla daha yanağına sızarken kendini tekmelemek istedi. Ağlamamalıydı. Başını hafifçe iki yana salladı. Çocuğa yalan söyleyemeyeceğini, bunun kendini de kandırmak olacağını biliyordu. Değildi. Toparlanmaya, dikiş tutturmaya ve ayılmaya çalışıyordu. Eren kadının yalan söylememek için sustuğunu hissederek "Biliyor musun Freya abla," diye mırıldandı. Kadına tatlı bir bakış attı. "Ayçöreği sihirliymiş." Öyle miymiş? Sihri ne işe yarıyormuş peki? "İnsanları mutlu ediyormuş, annem öyle söyledi."
Güldü. Akan son gözyaşını da kurulayıp "Peki sence fırında ayçöreği var mıdır?" diye sordu. "Biraz sihir fena olmaz." Kadın çantasını kucağına çekip elini içine daldırdı ve yirmi lira bulup çocuğa uzattı. "Bize iki tane çörek alıp gelir misin?" Eren hevesle başını sallayınca oturduğu yerden kalktı. "Şu sihri bir deneyelim." Üstünü başını silkeleyip çantasını ve çocuğun az evvel yanına bıraktığı kitabı aldı. Kapıya Eren'le birlikte asıldılar, kapı 'tık' ederek açıldı. Homurdanan yaşlı bir tren gibi "Haydi fırla," dedi. "Ben de sana bir-iki kitap seçeyim."
Eren merdivenin ilk basamağında durup kadına baktı ve suçlu suçlu "Aslında annem seni rahat bırakmam konusunda beni tembihledi," dedi sessizce. "Benimle ilgilenemeyecek kadar üzgünmüşsün."
-"Biliyor musun bacaksız..." Azarlanmayı bekleyen çocuğa bakarken derin bir nefes alıp verdi. "Normalde annenin sözünü dinlemediğin için sana kızardım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Freya
Roman d'amourBir kez ayrılınca ilişki bitmiş sayılır mı, yoksa emin olmak için birkaç kez daha mı ayrılmak gerekir? Ayrılmayı başaramayan ama bir arada da kalamayan; yarım akıllı bir oyuncu ile sıkıcı bir çevirmenin ayrılık hikayesi bu... Ya da bir barışma hikay...