altmış bir

49.3K 3.6K 2.3K
                                    

"Hocayla konuştum ben, bir hafta için sakalımı kesmeyeceğimi söyledim." dedi Özcan bankta yayılmış otururken.

Yanımızda sürekli gördüğüm arkadaşları dışında artı olarak iki çocuk daha vardı. Kemal ve İsmail sanırım okul dışında pek görüşmediği arkadaşlarındandı. Çünkü okula ilk geldiğimiz anda Özcan'a sıkı sıkı sarılmışlardı.

Özcan'ı gerçek anlamda çok seviyorlardı. Ona bakınca gözlerinin içi parlıyordu resmen. Sanki hem abileri hem de küçük bir kardeşleri gibi seviyorlardı. Tabi bu durum benim o kadar fazla hoşuma gidiyordu ki, gururlanıyordum.

"Emre'nin derslere katılmasına izin verdi mi hoca?" dedi Devrim bankın yaslanma yerine baykuş gibi tünemişken. Gözü benim üzerimdeydi sürekli. Birine baktığım anda Özcan yerine ondan korkmaya başlayacaktım neredeyse.

"Söyledim, İstanbul'dan bir arkadaşımdır diye. Hoca biraz kem küm etse de izin verdi." dedi geriye yaslanıp.

"İzin vermeseydi kantinde otururdum benim için sıkıntı değildi." dediğimde Özcan gözlerini kısıp yüzüme baktı ve gülümsedi. Sevgi dolu bir gülümsemeydi.

"Sıkıntı değilmiş.." dedi sadece benim duyabileceğim bir şekilde. Ayağımın ucuyla topuğuna hafifçe vurup benimle uğraşmaması gerektiğini belirttim.

Gülerek önüne döndüğünde bende bahçedeki öğrencileri izledim. Kızlar birbirleriyle sarılırken, erkekler hayvan gibi gülerek bahçede dolanıyordu. Hepsi de oldukça küçüktü. Sanki Özcan ve sınıfı okuldan mezun olunca okul ortalama yaş kıvamına geri dönecekti.

Birkaç kız bizim olduğumuz tarafa platonik gibi bakıyorlardı. Bu bakışı da çok iyi biliyordum çünkü bizim okulda grubumuza platonik olan kızlar çok fazlaydı. Ayıptır söylemesi benimde birkaç tane vardı öyle ama daha sonra sevgilisiz kalınca hepsine yazdım ve götleri kalktı.

"Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş." dedim düşüncelerimin arasından. Sanırım biraz sesli düşünmüştüm.

Herkes birden bana bakınca ilk afalladım ama daha sonra hafifçe gülümseyip Özcan'a yanaştım. Uzun süre sessizlik olmuştu ama daha sonra zil çalmıştı.

İlk kalkmasakda daha sonra sürü gibi kalkıp sınıflarına ilerledik. Onların okul binası bizimkine göre biraz daha küçük ve eskiydi. Ama Özcan'ın burada uzun yıllar okuduğunu bilmek, bu binada zaman geçirdiğini düşünmek binanın değerini gözümde arttırıyordu.

Sınıfa girdiğimizde yoğun bir kargaşa vardı. Kaç kişi kalıyorlardı bu sınıfta bilmiyordum ama ahır gibiydi aynı. Kalabalıktan ürkünce Özcan'ın bileğinden tuttum.

"Niye bu kadar kalabalık burası?" diye mırıldandım. O sırada Özcan beni duymuyordu çünkü sınıftan kendine seslenenlerle gülerek konuşuyordu.

Benim ona sığındığımı yine fark etmeyerek beni de peşinden sürükleyip en arkaya geçti. Kendisi oturmadan önce beni pencere kenarına oturttu ve hemen yanıma geçti.

"Özcan siz nasıl ders işliyorsunuz böyle?" diye sordum hazır dikkati bendeyken. Sonunda güzel gözleri beni bulmuştu.

"Sen birazdan gör ortalığı." dedi sadece gülerek.

Kaşlarım çatılırken arkadaşları da önümüze oturmuştu. Devrim oturduğu anda sırtını kenara yaslayıp bizim tarafa döndü. Sanırım onun yerini almıştım ama hiç umrumda değildi. Kocamın yanında duracaktım.

Zil çaldığında sırada oturan gençler hep birlikte kalktılar. Ben kaşlarım çatık bir şekilde bakarken sınıftaki gürültünün yarısı dışarı çıkmıştı resmen. Sınıfta ortalama otuz kişi kalmıştık.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin