otuz yedi

55.5K 4K 2.4K
                                    

Daha önce hiç doğu bölgesine gelmediğim için etrafa yabancı bakışlar atıyordum. İnsanları ve mimarisi bile bana değişik geliyordu.

Bazı yerler aşırı derece doğaldı. Ama çok kuru görünüyordu. Bir taraf çöl gibi hissederken, diğer taraflar orman gibiydi. Değişikti ama çok güzeldi.

Ergani'ye giden otobüs ise aşırı derecede kalabalıktı. Ve çok fazla Türkçe konuşulmuyordu. Kürtçe konuşan teyzeler vardı çoğunlukla.

"Bak abiler kızar, rûnê. Xwenîşandan! (otur, uslu dur.)"

Türbanlı bir otuzlu yaşlarındaki kadın otobüsün içinde rahat durmayan çocuğunu biraz zorluk kullanarak yakasından tutup koltuğa oturturken diğer kardeşi ayaklandı bu sefer. Kadın bu seferde onu zorlukla tuttu.

Ben sırt çantamı kucağıma almış yabancı gözlerle onları izliyordum. Daha sonra otobüs bir anda durdu. Boş yolun ortasında iki tane genç çocuk duruyordu.

İkisi birlikte elindeki bir markanın poşeti ile bindiler. Benden biraz daha büyük duruyorlardı.

"Rêwîtiyek xweş hebe! (hayırlı yolculuklar.)" dedi şoförü tanıyordu.

"Eyvallaaah Berat." dedi şoför ve ardından Kürtçe bir şeyler daha dedi. İki genç gülerek otobüste arkalara doğru ilerledi.

Bir tek benim yanım boştu ve hemen diğer yanımdaki amcanın yanı boştu. İkisi kafalarını biraz eğerek ilerledi. Adının Berat olduğunu öğrendiğim genç bakışlarını bana çevirdi. Birkaç saniye beni süzdü, ben olsam ben de süzerdim çünkü biraz daha farklı duruyordum.

Berat yanıma oturdu, arkadaşı ise diğer köşeye oturdu. Daha sonra yüzüme bile bakmadan poşetini ayaklarının ucuna koydu.

"Selamün aleyküm." dedi bana dönüp. Kafamı eğdim hafifçe.

"Aleyküm selam." dediğimde bize doğru dönmüş olan yan koltuktaki kirli sakallı genç biraz eğilip yüzüme baktı.

"Üniversiteli misin? Onlar çoktan evlerine gitti sanıyordum." acayip bir Doğu ağzı ile konuşuyordu. Gülümsedim.

"Yok, ben akrabamı ziyarete gidiyordum." dediğimde ikiside süzdüler beni.

Daha fazla bir şey sormasınlar diye kafamı cama çevirdim. Berat değilde diğer enerjik çocuk konuşmaya devam edecek gibi duruyordu çünkü.

Ergani tabelasını görünce nefesim hızlanmıştı, heyecanlanmıştım. Oturduğum yerde dikildim. Millet ayaklanmaya başlamışlardı bile.

Bir beş dakika sonra çarşının ortasında durduk. Burası bizim pek işlek olmayan, eski dükkanların olduğu caddelere benziyordu. Etrafta kar topluluğu vardı ama yerler temizdi. Sabah saatleriydi, çok erkenden gelmiştik. Ve hava oldukça soğuktu.

Herkes bir yandan konuşunca çok fena bir kalabalık ses olmuştu. Çantamın bir kolunu çaktım ve önümdeki çocuğun çıkmasını bekledim. Çocuk arkadaşı ile konuşursak yerde duran poşetini tutup ayağa kalktı ve uzun boyu yüzünden kafasını eğme gereği duyarak arka kapıdan çıktılar.

Hemen arkalarından indiğimde valizleri karpuz gibi dağıtan muavinin yanına gittim. Siyah küçük valizim turşuların yanında direkt parlıyordu zaten.

Muavin kulağının kenarına bir sigara koymuştu ve milletle konuşarak eşyalarını dağıtıyordu. Benim valizi de bir anda çekti ve pat diye yere koydu. Kesin tekerleği kırıldı diye düşündüm ama bir sıkıntı yoktu.

"Eve gidiyoz değil?" Otobüste bana soru soran çocuk Berat'a soru sorarken ben valizimi aldım ve kalabalıktan ayrıldım.

Şimdi önümde marketler vardı, aramda ise küçük bir park vardı. Yan tarafta ise Ergani Eczanesi vardı. Sırt çantamı açtım ve içinden hattımı çıkardım.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin