seksen dört

33.4K 3.1K 1.1K
                                    

Özcan'dan;

"Ya sizin ben yapacağınız işe tüküreyim." ocağın üzerindeki tencere ve tavalara bakarken. Zaten sürekli dışarıdan yemek söylüyorlardı buna rağmen içeriyi bu kadar kirletmeyi nasıl becerebiliyorlardı anlamıyordum.

Tencerenin ucundan tuttum ama daha sonra sinirle geri bıraktım. Kendileri temizlesinler. Yağa bulanmış elimi yıkarken telefonuma mesaj geldiğinde son bir kez daha su tutup musluğu kapattım ve elimi yanda duran havluyla kurulayıp gömleğimin bir düğmesini daha açarak içeri doğru yürüdüm.

Telefonumu cebimden çıkarıp elimde çevirdim ve ekranı açtım. Koltuğa geçip oturdum ve mesajı açtım. Devrim'den gelmişti mesaj.

Gelen mesajı açtığımda ilk gördüğüm benimkinin suratıydı. Kaşlarım çatılırken oturduğum yerde doğruldum. Bir bardaydı ve yanında Selim vardı. Gülerek konuşuyorlardı. Nefesim hızlanırken Devrim yeniden yazdı.

Devrim: Akif attı bu fotoğrafı bana, şimdi o mekandaymış. Emre ile barıştıklarını düşünüp dedikodu niyetine attı ama senin görmen lazım diye sana attım kardeşim.

Telefonu elimde sıkarken ekranı kapattım ve kafamı kaldırıp boş duvarı izledim. Bacaklarımı titretirken nefesim bir türlü düzene girmiyordu.

Daha sonra hiç sorgulamadan sadece hislerime yön vererek ayağa fırladım. Emre bir bara gitse buna karışamazdım ama bana oyun oynayıp, kendince eğlenen insanla gülerek konuşması beni sinirden deliye çevirmişti.

Kapıya ilerlerleyip ayakkabımı giyinip bir hışımla kapıyı açıp dışarı çıktım. Telefonu elimde sıkarken aşağı nasıl bir hızla indiğimi bile bilmiyordum. Taksi durağı yakınlarda olduğu için caddenin karşısına geçtim ve ışıltılı sokakta park halinde duran bir taksinin önünde durdum.

Taksiye bindigimde benim yaşlarımdaki genç hızla sürücü koltuğuna geçtiğinde ona barın ismini söyleyip camı açtım. O bara bir daha gitmek istemiyordum ömrüm boyunca ama demek ki büyük konuşmamak gerekiyormuş.

Genç benim sinirimi anlamış gibi arabayı hızla sürerken göz ucuyla bana bakıyordu ama ben temiz havayı soluyarak biraz daha sakin kalmaya çalışıyordum. Bu mümkün değildi aslında.

On beş dakika sonra barın önüne geldiğimizde  beni beklemesini rica edip kapıyı açtım ve kalabalık mekanın önüne bir bakış atarak kapıyı kapattım. Büyük adımlarla insan topluluğunun arasından geçip içeri girdiğimde yoğun gürültü beni iyice delirtmişti.

Mekandan içeri girdiğimde birkaç büyük adım atıp durdum ve önümde dans eden kişilerin arasında gözlerimle etrafı taradım. Gözlerim ikiliye kaydığında dişlerimi sıktım. Emre alayla gülümsüyordu, Selim denen piçin ise arkası bana dönüktü.

Beynime dolaşan mesajlar, buraya geldiğimde gördüğüm manzara ve bunların hepsinin Selim'in yaptığı gerçeği beni daha da delirtirken hiç düşünmeden büyük adımlarla onlara doğru ilerledim.

Dans edenlere çarpmayı bile umursamadan onların bulunduğu yere yürüdüm. Birkaç adım sonra Emre beni fark etti ama bir şey demesine izin vermeden gözlerinin içine bakarak Selim'in kafasından tutup masaya hızla vurdum.

Emre şokla yerinden sıçrarken ben Selim'in çırpınmasını umursamadan kafasını kaldırıp bir kez daha vurdum sertçe. Göz ucuyla baktığımda masada ufak bir kanın olduğunu gördüm.

"Özcan!" dedi Emre korkuyla. Yandaki insanlar bize kitlenmiş bakıyordu.

Selim'in yüzüne bir kere bile bakmadan kafasını savurarak bıraktım. Acı dolu inlemesi kulağıma dolsa da bir gram vicdan azabı hissetmemiştim.

Emre bana gözlerini irileştirmiş hafif çakır keyif bir şekilde bakarken kolundan sıkıca tuttum, arkamı döndüğümde Emre'yi de kendimle beraber hareket ettiriyordum. Selim'in arkadaşları korku ve endişeyle gelip ona baktıklarında içlerinden biri bana sinirle bakıp üzerime bir adım attığında sinirli bakışlarımı yüzüne doğrulttuğumda adımını durdurdu ve daha sonra ters bakmayla yetindi.

Birkaç güvenlik bize doğru gelirken onlara aldırmadan Emre'nin kolunu sıkıca tutarak dışarı doğru yürüdüm. Önümüzde kaos meraklısı insanlar bizi merakla izlerken geçmemiz için kenara çekiliyordu. Emre hiçbir şey demeden bana ayak uydururken saniyeler içinde dışarı çıktık. Bekleyen taksiye ilerledim.

"Özcan sakin ol."

"Sus Emre." dedim keskin bir şekilde. Taksinin önüne gelince arka kapıyı açıp ilk zorlukla da olsa Emre'yi oturttum, daha sonra ise kendim bindim.

Bizi garip bakışlar ile dikiz aynadan izleyen gence Emre'nin evinin adresini verip bakışlarımı diktim. Biraz daha böyle bakmaya devam ederse onu da dövüp sabahına vicdan azabı çekebilirdim. Sinirimi anlamış gibi kafasını sallayarak arabayı çalıştırdı.

Emre'nin kolunu hâlâ bırakmadığımı fark edince elimi bir hızla çektim. O refleksle elini kolunun üzerine koyduğunda canını yaktığımı anlayıp bakışlarımı ondan çekip ön cama diktim.

Bacağımı hala titretirken yanımdaki beden sesini bile çıkarmadan öylece duruyordu. Beni izlediğininin bilincindeydim ama ona bakamıyordum. Telefonum birkaç kez çaldığında kapatmaya bile tenezzül etmedim.

Emre'nin evinin önüne geldiğimizde kapıyı açıp dışarı çıktım ve yine onun kolundan çekip dışarı çıkardım. Kafasını kaldırıp yukarı, yani bana baktı. Çatık kaşlarımla tedirgin yüzünü birkaç saniye izledim.

"Evine git, adam gibi yat uyu. Bir daha seni öyle görmeyeceğim" sakince beni dinledi. Bir şey söylemediğinde kolunu bıraktım.

Kafamı eve gitmesi için saliselik olarak sağa oynatım. Birkaç saniye yüzüme baksada bakışlarını benden çekip eve doğru yürüdü. O içeri girene kadar arkasından baktım.

Taksiye bindigimde gencin bakışlarını umursamadan bir sigara yaktım. Ellerim hala titriyordu. Gence evin adresini verip geriye yaşlandım ve biraz sakinleşmeyi diledim.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin