yetmiş sekiz

36K 3.4K 1.5K
                                    

Bölümü dodoomsdey'a ithaf ediyorum ❤️

"Baba burada eskiden Berk adında bir çocuk vardı nerede o?" diye sordum babam önündeki dosyalarla ilgilenirken. Masasındaki kendi fotoğrafıma dokunup düzelttim.

"Amerikada okumaya gitti." dediğinde gözlerimi büyüttüm. Ne yani benim 'bir bok olmaz senden.' dediğim çocuk benden daha büyük bir bok mu olmuştu?

"Ben niye burada okuyorum?" diye sordum aniden. Daha önce hiç yurtdışına gönderme teklifinde bile bulunmamıştı. Babam derin bir nefes aldı.

"Küçükken gönderdiğim şeker veren adama güvenip gittiğin için seni uzaklara gönderme fikri pek aklıma yatmıyor." gözlerimi devirdim, yine aynı mevzular.

"Küçükken adı üstünde," dedim ama o sırada kapı tıklanınca devam ettirmedim.

"Gel."

Saniyeler sonra kapı açılıp içeri takım elbiseli Özcan girince karnımda kelebekler uçuştu, kafamın içinde Seda Sayan'ın 'aman da kurban olsunlar verene' deyip kendini kaybetmesi yankılandı. Özcan'ı öyle sevmek istiyordum. Boyuna posuna kurban.

"Efendim dediğiniz yere gittim, dosyalar varmış onu gönderdiler." dedi Özcan bana bakmamaya çalışarak. Ben ise yan yan sırıtıyordum.

"Tamam oğlum, bırak şöyle. Teşekkür ederim." dedi babam kafasını kaldırmadan.

Özcan göz ucuyla bana bakıp elindeki dosyaları masaya koydu. Arkasını dönmeden önce bana göz kırptığında çaktırmadan öpücük attım. Özcan babamdan gitmek için izin alıp odadan çıkarken bende hızla babama döndüm.

"Baba ben de biraz Özcan'ın yanında takılıp eve giderim." dedim masanın üzerinde babama bugün gelen hediye çikolatadan bir tane alırken.

"Çocuğu çok meşgul etme." tamam baba azıcık oynaşırım.

"Okey daddy." dedim çikolatayı ağzıma tıkarken.

Kapıdan çıktığımda Özcan'ın kenarda yaslanmış beni beklediğini gördüm. Onu hemen kimsenin görmediği bir yere tıkıp götünü kaşımam gerekiyordu yoksa nazar değecekti yiğidime.

"Bitti mi işlerin? Sanki babam ben geldiğimden beri bilerek seni işlere gönderiyor." dedim yanına gidip. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

"Olan işlerdir neden öyle yapsın." dedi babamı savunup. Babasını da hiç satmazmış.

"Özge nerede?" diye sorduğumda omuz silkti.

"Odada yoktu demek ki onunda bir işi var."

"Sana ne?" dedim gereksiz bir şekilde. Sanki onu çok tanıyormuş gibi konuşması sinir ediyordu beni.

"Haklısın." dedi yaslandığı yerden ayrılırken. Benimle uğraşmak istemiyordu.

Yürümeye başladığında onun yanında ilerledim. İkimiz odaya geçtiğimizde o Özge'nin masasının önündeki koltuğa geçecekken bileğinden tutup onu durdurdum. Omzunun üstünden bana baktığında elimi kalçasına atıp okşar gibi kaşıdım.

"Nazar değmesin yiğidime." dediğimde hiçbir şey yapmadan kalçasını okşamama bakıyordu.

Olay nazardan çıkıp başka yerlere yönelirken takım elbiseden belli olan kalçasını okşamaya devam ettim. Tahrik olmuş bir suratla yüzüne bakarken o sakince bakıyordu.

"Domalayım sik istersen Emre." dedi aşırı normal bir şey söylermiş gibi. Dudaklarıma yan bir gülümseme yerleştirdim.

"Neden olmasın?"

Kafasını iki yana sallayıp gülerek koltuğa yürüdü ve geçip oturdu. Şimdi de haşmetlisi göz önüne çıkmıştı. Onu okşamak için hemen önündeki sehpaya oturdum ve sırtımı masaya yasladım.

"Yiğidimi de biraz okşasam mı? Sadece nazar değmesin diye yanlış anlama." dedim bacakları açık, yayvan bir şekilde oturmuş Özcan'a. Dirseğini koltuğun kolluk yerine yaslayıp parmağının ucuyla çenesini kaşıdı hafiften.

"Biri gelir aniden. Yapma burda bebeğim." dudaklarım büküldü.

"Ben de sen işe başlarken şirkette seks yaparız diye düşünmüştüm. Ama kendi odan bile yok ki biraz ön sevişme yaşayalım." sırıtarak yüzüme baktı.

"Ne güzel hayallerin var öyle, hayran kaldım."

"Hayal değil aslında... Olacak şeyleri söylüyorum. Beni burada sikmezsen ben rahatlamam." dediğimde son lafımdan sonra bakışları değişti ve rahatsızca yerinden kıpırdandı. Muhtemelen uçuşa geçmeye hazırdı.

Tam onu kıvama getirmiştim ki kapı açılıp içeri Özge girince tüm ortam dağıldı. Çok değişik oturmuyordum ama yine de biraz oturuşumu değiştirip siyah bir tulum giyinmiş, boyu benden biraz uzun olan güzel kıza baktım.

"Emre sen daha gitmedin mi?" diye sordu elindeki ince bir dosya ile masaya yaklaşırken.

"Yok gitmedim, akşama kadar buradayım." dedim inadına. Aslında eve gidip biraz ders çalışsam çok iyi olacaktı ama Özcan dersten daha önemliydi.

"Anladım." gülümseyerek masaya oturduğunda Özcan oturuşunu düzeltti.

Ona ters ters bakmaya devam ettim. Özcan'dan önce bu kadar sinir olmuyordum ama onun bakışlarında Özcan'a masum olmayan bakışlarını hissetmiştim. Mantıklı düşününce benim sevgilim olduğunu bilmiyor ve yakışıklı biri olduğu için etkilenmiş olabilir ama ben mantıklı düşünen biri değilim.

"Özcan gelip şuna bakar mısın?" dedi dosyadan bir köşeyi gösterirken. Özcan kafasını sallayıp ayağa kalktığında bana uslu durmam için birkaç işaret yaptı ama benim şimdiden sinirden gözüm atmaya başlamıştı.

Özcan yanına gidip ceketinin kenarından tutup eğildi. İkisi bir şeyler hakkında konuşurken fena yakın olunca boğazımı temizlermiş gibi uyarımı evrene gönderdim.

Özcan anında kendini biraz çekip hızlıca bir şeyler söyleyip yeniden eski yerine döndü. Kaşlarımı çatık bir şekilde koltuğa oturup telefonumu çıkardım. Bugün elimden bir kaza çıkmazsa iyiydi.

Emre: Ben bunu döverim.

Özcan ceketinin cebin telefonu çıkarıp baktı ve sinirle bir nefes aldı.

Özcann: Uslu dur Allah aşkına.

Emre: Ya nasıl uslu durayım ben? Gelmiş diyor ki Özcan şuna baksana. Sanki kendisinin okuma yazması yok. Kalıbımı basarım ki biraz daha yakın olmak için yaptı.

Emre: Ama yok yok bende hata var. Kocanı öyle millete sergilersen bakarlar tabi. Elinde bir yüzük yok ki.

Emre: Sana en kısa zamanda yüzük alacağım.

Özcann: Olur.

Emre: Ne demek olmaz Özcan?

Emre: Vallahi seni dövdürürüm.

Özcann: OLUR dedim.

Emre: Hah adam ol.

"Tövbe estağfurullah..." dedi bir derin bir nefes çekerken.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin