yüz iki

29.6K 2.5K 2.1K
                                    

Büyük bir tatsızlık ile saatlerdir uyuduğum yataktan bedenimi kaldırıp etrafıma bakındım. Bir anda uyku bastırınca yatağa rahatsız bir pozisyonda uzanmıştım ve uyuyakalmıştım.

"Yemek saati de kaçtı ya." diye mırıldandım. Daha sonradan yiyebilirdim ama o an herkesle beraber aşağı inip yemek daha güzel geliyordu.

Özcan'ın beni yemek için uyandırmaması ise garipti, bensiz tek bir lokma bile almazdı ağzına normalde. Belki de uyandırmaya çalışmıştı, öyle bir yatmıştım ki hafızamı kaybetmiş gibi hissediyordum.

Yutkunup yataktan tamamen kalktım, boğazımın kuruduğunu hissedince pencere kenarında duran küçük dolaba ilerleyip açtım ve içinden soğuk bir su çıkardım. Suyun soğukluğu elimi bile üşütmüştü ama beni biraz da olsa kendime getirmişti.

Şişenin kapağını çevirirken pencereden dışarı bakıyordum. Deniz tüm maviliği ile önüme serilmişti, hava ise kararmaya yakındı. Öyle güzel duruyordu ki huzur dolmuştu içim. Kapağı çevirip soğuk suyu gözlerimi kapatarak kafama diktim, boğazım ıslandığı anda rahatladığımı hissettim.

Kafama siktiğim şişeyi indirip kapağını kapattım ve kenara bıraktım. Hafif nemli olan saçımı geriye tarayıp arkamı döndüm. Hemen dışarı çıkıp Özcan ile vakit geçirmem gerekiyordu çünkü tüm gün uyumuştum ve bugünü yaşanmamış sanıyordum.

Ne kadar biraz daha ayıldığımı hissedince bir uyku daha çökmüştü, gözüm kapanmak üzereydi neredeyse. Umursamadan kapıya doğru yürüdüm, çünkü biraz daha yatarsam yarın sabah öğlene doğru kalkardım. Öyle bir yorgunluk vardı üzerimde.

Kapıdan çıkıp asansöre ilerledim, telefonu cebimden çıkarıp Özcan'ı aradığımda çalıp dursa da ısrarla açmıyordu sanki. Kaşlarımı çattım, iş saati değildi. Sabah ufak bir toplantı vardı ve ondan sonraki zamanlarda boşluk vardı.

Aşağı inip büyük iş adamlarının oturduğu otelin içindeki o mekana ilerledim. Babam hiç sıkılmadan tüm gününü burada geçiriyordu, biraz da ajnemin korkusundan sahile inmeye çekiniyordu. Benim kime çektiğim de buradan belli oluyordu. 

Mekana girdiğimde gözlerim ile etrafı taradım, babam Ekrem amca ile oturmuş içkisini yudumluyordu. Gözümü ovarak yanlarına ilerledim. Şortum ve tişörtüm ile burada resmi giyinen insanların arasında oldukça zıt duruyordum. Babamın oturduğu deri koltuklara yaklaşınca zaten direkt beni ayırt etmişti.

"Baba.." dedim uykulu sesimle. Oturduğu için kafasını kaldırıp bakıyordu yüzüme.

"Gözlerin niye şişmiş bu kadar?" diye sordu ama dudaklarında hafif bir gülümseme vardı. "Aynı bebekliğinde beşikten çıkıp biberonunla yanımıza geldiğin haline benzemişsin."

Gülümsedim, babamın dediğine göre tatlı bir bebektim. Gerçi çektikleri binlerce videodan ne kadar tatlı olduğumu anlıyordum.

"Çok uyudum baba ya, mükemmel rüyalar gördüm. Oteli satın alıyorduk mesela." dedim imayla. Gülüşü aniden solup gözlerini devirdi.

"Başlama yine Emre." bu oteli satın almasını istiyordum. Çünkü Özcan ile burada sevişmiştik.

"Fakir miyiz biz baba?"

"Daha neler..." alayla gülerek kafasını Ekrem amcaya çağırdı. Onun gözlerinin içine bakıyordu.

"O zaman alsan ya güzel babam." aslında bu oteli alacak kadar zengin değildik ama beni kıramadığı için bir şeyler yapabileceğini biliyordum.

"Emre, oğlum..." bu sefer de benim gözlerimin içine bakmıştı sinirlice. Ekrem amcanın yanında böyle konuştuğum için rahatsız oluyordu. Sıkıntılı bir nefes aldım.

"Tamam tamam, Özcan nerede baba biliyor musun? Arıyorum açmıyor da." dudaklarını büktü bilmiyorum anlamında.

"Toplantı çoktan bitti, dinlenmek için sahile gitmiştir belki."

Kafamı salladım ve onlara elimle bir selam verip uykulu uykulu mekandan çıktım. Otelin çıkışına geldiğimde gözlerim ile etrafı tarıyordum. Uzun boylu, yakışıklı ve haşmetli biri uzaktan bile fark edilirdi.

Otelden dışarı çıktığımda serin hava bedenimi titretmişti, mükemmel bir hava vardı. Nemli saçlarım rüzgar değdikçe soğuktan titrememe sebep olsa da umursamadan yürümeye devam ettim.

Sahilin ortalarına, geçen gittiğimiz yere ve havuzlu bölüme baksam da Özcan'ı bulamamıştım. En son baktığım ağaçlı bölümlerin arasında telefonu çıkarıp yeniden numarasını tuşladım. Geri dönüp yürürken bu sefer sadece önüme bakıyordum. Yine çalıyordu ama açmıyordu.

Gözlerim bir köşeye öylesine çevrildi, geri önüme döndüm ama saniyeler sonra yeniden o köşeye baktım. Adımlarımı hissettiğim şokla durdurmuştum. Tüm kanımın çekildiğini hissediyordum.

Özcan ve Özge hemen ilerimde öpüşüyordu.

Gözlerim kendiliğinden dolarken dengemi kaybetmişim gibi hissettim. Özge çekildiğinde Özcan'ın bir adım geriye gittiğini ve elinin tersini dudağına bastırdığını gördüm. Gözleri beni bulduğunda ifadesi değişip gözleri büyüdü.

Az önce kımıldamayan ayaklarım şimdi bağımsız bir şekilde hareketlenmişti. Arkamı dönüp hızla otele doğru ilerledim. Elimi enseme koyup ovarken, gözümde biriken yaş kendiliğinden akınca önümü daha net görebilmiştim. Asansöre binip direkt odaya ilerlerken kafamı olumsuz anlamda sallıyordum.

"Ben uyanmadım, bu bir kâbus."

Odaya girdiğim anda kendimi yatağa bıraktım. Tüm vücudum titriyordu, başka bir şey yapamıyordum. Bunun dakikalarca süreceğini biliyordum. Gözlerimi sımsıkı kapattım.

"Kâbus, gerçek değil." iki elimi bacaklarım arasına koymuş, öylece kafamı sallıyordum.

"Gerçek değil."

---

Ergani Mevsimi, Erganiyi Beklerken, Aşk-ı Ergani...

Adını Haşmetli Koydum- Emre'nin Yolu...

Adını Haşmetli Koydum- Emre'nin Yolu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin