otuz üç

49.3K 3.9K 3K
                                    

Tüm sesler susmuştu sanki.

Gözlerindeki orman yangınını anımsatan bakışları, kafamdan aşağı kaynar sular aktarılmış gibi hissetmeme neden olmuştu.

Ben yerimde çivilenmiş, dehşet içinde bakarken Özcan sıkılı yumruğu ile içeri doğru bir adım attı. Dişlerini öyle sıkıyordu ki, buradan bile fark ediyordum. Nefesim kesilmişti.

Adımı attı ama sonra yeniden o ilk gördüğüm yüz ifadesiyle kafasını hafifçe eğdi ve çok hafifçe iki yana sallayıp arkasını döndü. Kapıdan çıkıp gözümün önünden kaybolduğu an boğuluyormuş gibi derin bir nefes aldım.

"Özcan..." diye fısıldadım. Bir sürü ses vardı ama duyuyordum hiçbiri. Gözyaşlarım gözümü kırptığım an sicim gibi yanaklarıma aktığında ayağa kalktım.

Arkamdan seslenenleri umursamadan koşar adım mekanın kapısının önüne gittim. Büyük kapıyı açar açmaz soğuk hava yüzüme çarptığında etrafıma bakındım.

Caddede bir dolu insan vardı. Ama gözüm sadece denizin kenarındaki kaldırımda hızlı hızlı yürüyen Özcan'ı tanıdı.

"Özcan dur!" diye bağırdım koşar adım arkasından giderken o durmuyor sıkılı yumrukları ile yürüyordu.

İçtiğim içkilerin etkisi şok ve soğuk ile tamamen geçmişti. Ama kalbimin acısı beni bitiyordu.

Kendimi kaybetmiş gibi arabaları umursamadan caddeye hızlı adımlarla ilerledim. Göz yaşlarım görüşümü engelliyordu ama yinede durmadım. Arkamdan kornalar çalarken karşıya geçmiştim.

"Özcan!" titreyen sesimle konuşunca birkaç kişi dönüp bana bakmıştı. Ama ben koşar adım önümde yürüyen yıkılmış bedene ilerliyordum.

Özcan birden durdu ve deri ceketinin cebinden bir şey çıkardı. Bir paket gibiydi. Deniz'e doğru dönüp onu tüm öfkesi ve siniriyle bir taş gibi fırlattı. O kadar sinirliydi ki denizde bundan nasibini almış gibiydi.

O durduğu için ben nefes nefese yanına daha hızlı vardım. Burnumu çektiğimde tam yanına gelmiştim. Bana arkasını dönüp gideceği sırada kolundan tuttum. Kolunu tuttum an elimde elektrik varmış gibi birden çekti kolunu.

Bakışlarını bana çevirdi. Kaldım öylece. Gözlerindeki ifade midemin kasılmasını sağlamıştı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Sinir ve hayal kırıklığı gözlerinde toplanmış gibiydi.

"Özcan.. Allah aşkına beni dinle." dediğimde hâlâ dişlerini sıkıyordu. Yutkundu, adem elması hareket etti.

"Neyini dinleyeyim?" sakin sesiyle konuşunca çenem titredi. "Beni salak yerine koyup oynattığını mı dinleyeyim?"

Bir adım attı. Öfkesi ve kırgınlığı birbirine karışmış gibiydi. Sadece gözlerinin içine bakıyordum.

"Kızı nasıl öptüğünü mü dinleyeyim?" gittikçe sinirleniyordu.

"Ben sana her şeyi anlatabilirim. Sen sadece uzaktan duydun, b-bırak bende anlatayım sana." sesim titriyordu, gözyaşlarım hiç durmuyordu.

"Ne zamandır benimle dalga geçiyorsun? Seni sevdiğimi söylediğinde çok eğlendin mi?" şimdi tam dibimde konuşuyordu.

"Ben seni seviyorum." dediğimde sinirli bir nefes alıp öfkeyle titreyen elini kaldırdı.

"Lan bana yalan söyleme!" vuracağını düşündüğüm için gözlerimi yumdum refleks olarak. Vursa bile bir şey diyemezdim.

Hiçbir darbe gelmeyince gözlerimi araladım. Yüzüme dişlerini sıkıp bakıyordu. Sinirden tityordu. Havada olan elini yumruk yapıp indirdi yavaşça.

Bakışları etrafa kaydı. Şu an caddede kimse yoktu ama yine de dikkat çekiyor olmalıydık.

"Peşimden gelme." dedi etrafa son bir bakış atıp arkasını dönerken. Bir saniye öylece durdum ama daha sonra yine koluna yapıştım.

"Özcan Allah aşkına dinle beni." diye yalvardım. Özcan yeniden kolunu elimden kurtardı.

"Ne istiyorsun ne?" sıkılı dişleri ile perişan bir halde konuştu, sesi titriyordu. Onun bu sesini duyacağıma keşke ölseydim dedim o an.

"Ben sana ne dedim? Yapma dedim Emre. Yapma dedim ulan..." dedi ve dudaklarını ısırıp kafasını eğip yere baktı. Hayal kırıklığı ile gülüyordu. Kafasını iki yana sallayıp kaldırdı ve gözlerimiz buluştu. Hissettiğim acı ile ölecek gibi hissediyordum.

"Çok aptalım ya ben.. Gerçekten..." dedi.

"Güvendim, salak gibi güvendim. Şu hayatta en korktuğum şeyi yaşamayı göze alarak seninle oldum ben. Ne zaman kötü düşünceler aklıma düşse , Emre var üzülme diyordum kendi kendime..." nefesim kesilirken o ağlamamak için yeniden dişlerini sıkıp yutkundu.

"Sen hiç var olmamışsın." deyip durdu. Ağzımdan bir hıçkırık kaçarken o bakışlarını başka yöne çevirdi. "Bundan sonra sakın beni arama Emre. Elimden bir kaza çıkmasın." kendini zor tuttuğu belliydi.

O gözlerimin içine bakmazken yeniden yürümeye başladı.

"Özcan ben sana aşığım." yanımızda biri var mı, yok mu bilmiyordum ama umursayacak durumda değildim.

Özcan beni duymazlıktan gelip büyük adımlar atarak ilerlediğinde yeniden arkasından gidip başka çaremin olmadığı bilincinde ona seslendim. Birden durdu ve titrek bir nefes aldı arkası donükken.

Bedeni hafifçe bana döndüğünde olduğum dumura uğramış bir şekilde kaldım. Bakışları o kadar iç yakıcıydı o an ortaya çöküp bağıra bağıra ağlama isteği ile doldu içim.

"Emre.." dedi titreyen, pes etmiş bir sesle. "Ölmek istemiyorum."

Söylediği iki kelime kurşun etkisi yaratırken, topuklarımın üzerinde geriye hafifçe sendeledim.

"Ne olur aklından, aklınızdan ne geçiyorsa yapmayın." yutkundum, ama boğazımdaki yumru canımı acıtmıştı. "Allah aşkına..."

"Ö-Özcan..." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Bir daha sakın karşıma çıkma." gözlerindeki acı canımı yakıyordu.

Birkaç saniye gözümün içine baktı, ardından arkasını dönüp yürümeye başladı.

Birazdan yıkılacakmışım gibi dururken, o biraz sonra bir taksiye bindi. Taksi gözden kaybolduğunda bir iki adım atıp kenara oturdum.

Nefesim kesiliyordu. Boğuluyor gibi hissediyordum.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin