seksen bir

33.5K 3.2K 2.9K
                                    

Özcan'dan;

Asansörün kapısı açıldığında karşımda bekleyen üç tane takımlı adama kafamla selam verip asansörden çıkıp yürümeye başladım. Üzerime giyindiğim gömlek ve pantolon ile burada çalışan biri gibi görünmüyordum bugün.

Ofislerin olduğu araya girdiğimde Özge ofisinden elinde birkaç dosya ile çıktı. Beni görünce meraklı ve endişeli bir tavırla yüzüme baktı ve konuşmak için bir hamle yaptı ama benim kafamla selam verip gözlerimi çevirmem üzerine bana doğru atacağı adımı durdurdu. Şimdi onunla konuşacak, neden geç geldiğimi anlatacak halim yoktu.

Levent Bey'in odasının önüne geldiğimde hiç durmadan kapıyı çaldım. İçeri girmem için onun komutunu beklerken 'gel' demesiyle yakamı düzeltip kapıyı hafifçe açıp kapının kolunu tutarken kafamı uzattım.

"Müsait misiniz?" dedim masanın üzerinde bilgisayara bakan adama. Sesimi duyunca bakışlarını bana çevirdi.

"Gel, oğlum." dedi elindeki mouse bırakıp. Kalemi eline alıp kafasını dosyalara çevirdiğinde içeri girip kapıyı kapattım. Kapının önünde durmak yerinde masasına yaklaştım.

"Bugün geç kaldın sanırım." gözlerini bana çevirmeden meşgul bir şekilde konuşuyordu.

"Evet efendim, bu konu hakkında konuşmak için gelmiştim." dediğimde yine yüzüme bakmamıştı. "Ben işi bıraktığımı söylemek için gelmiştim."

Bu lafım ile bakışlarını hızla bana çevirdi ve gözlerimin içine baktı. Sanki ifademden ne olup, ne olmadığını öğrenmek istermiş gibi bakıyordu. İfadesizce bakarken Levent bey elindeki işleri bırakıp derin bir nefes alarak koltuğunda geriye yaslandı.

"Geç, otur bakalım şöyle."

İkilemde kalsam da saygısızlık yapmamak için kafamı sallayıp dudaklarımı birbirine bastırarak masanın önündeki deri koltuklardan birine oturdum. Parmaklarımı birleştirip hafifçe ayrılmış dizlerimin üzerine koyup boşlukta durmasını sağladım.

"Neden böyle bir karar verdin? Bir sıkıntı mı oldu burada çalışanlardan biriyle?"

"Yok efendim, kendi isteğimle bu kararı verdim. Burası pek bana göre bir yer değilmiş onu anladım." dedim ama sesimden bile bir şeyin olduğu belli oluyordu. Bunu ne kadar saklamak istesem de dünden beridir kafamda dönüp duran o cümle bir saniye bile terk etmemişti beni. Düşündükçe daha da kalbimi acıtıp, gururumu kırıyordu. Buraya bir daha adım atmak bile istemiyordum ama Levent Bey'e saygısızlık yapmak istemiyordum.

"Emin misin?" dedi inanmayan bir tavırla. Gözlerinin içine bakmadan kafamı salladım.

"Evet." birkaç saniye durup sıkıntılı bir nefes aldı.

"Emre bir şey mi söyledi? Kavga mı ettiniz?" onun ismi ile kafamı direkt yüzüne çevirdiğimde Levent Bey doğru noktayı bulmuş gibi gülümsedi. Ben kaşlarım çatık yüzüne baksam da dayanamayıp kafamı yine önüme çevirdim.

"Hayır, Emre ne söyleyebilir ki? Onunla bir alakası yok." sesim yine tam tersini haykırıyordu. Duygularımı bu kadar yoğun yaşayıp belli etmeyi sevmiyordum.

"Onunla alakası olduğu çok belli oğlum. Kendi malımı biliyorum ben." bu sefer inkar edecek halim yoktu. Biliyorsa, biliyordu. Ama daha farklı bir şey de söyleyemiyordum.

"Sana ne söyledi bilmiyorum ama kalbini kırdığı belli. Dün evdeki tavırlarından belliydi..." dedi ve birkaç saniye durdu. "Emre arada aşırı derecede acımasız ve şımarık olabiliyor. Tabi seni çok seviyordu, tek arkadaşı sendin sana yapacağını düşünmüyordum."

Ben de bana böyle bir şey diyebileceğini düşünmüyordum.

"Sana şöyle söyleyeyim oğlum. Emre'yi biz mi şımarık büyüttük bilmiyorum ama istediği şey olmazsa aşırı derecede şımarık olabiliyor. Ve çok sinir bozucu." bakışlarımı ona çevirdiğimde hafifçe gülümsedi. Anlayışla bakıyordu. Derin bir nefes alıp sandalyede ileri gelip benim gibi parmaklarını birleştirip kolunu masaya koydu. Baş parmaklarını birbirine sürerek çevirirken gözlerini benden ayırmıyordu.

"Bir gün yaptığım yanlış işin sonucunda iflasın eşiğine gelmiştim. Acayip derecede paraya sıkışmıştım. Eşim ve Emre'nin dedesi sağolsun beni yalnız bırakmadılar ve yardımcı oldular. Dedesinden borç alıp işlerimi yoluna koymuştum." ben onu dikkatle dinlerken o nazikçe konuşuyordu. "Emre o zaman lise birinci sınıfa gidiyordu. Özel okula yazdıracak param vardı ama Emre'nin istekleri bitmiyordu. Bir gün pahalı bir partiye katılmak için benden para istedi. Ve ben hâlâ sıkışık olduğum için ona şu zamanlarda bu fuzuli şey için para vermeyeceğimi söyledim. Emre aşırı derecede sinirlenip, şımarıkca davranmaya başladı. Bana 'dedem ve annemden para alıyorsun zaten, kendi paranmış gibi davranma.' dedi."

Gözlerimi sonuna kadar açtım, gerçekten aşırı derecede acımasız olabiliyormuş. Babası kafasını iki yana salladı.

"O gün çok zoruma gitmişti. Bir hafta kadar Emre yine aynı tavırla devam etti ama daha sonra o ruh halinden çıktı. Kaç gün özür dileyip ağladı hatırlamıyorum. Hâlâ her aklına geldiğinde nasıl böyle bir şey derim ben diyerek bana sarılıp saatlerce ağlar ve özür diler. Kötü bir çocuk değil ama bazen kötü ruh halinde oluyor. Ve inan bana hiç çekilmiyor." son dediğini gülerek söylemişti. Son kısıma kafamı hızla salladığımda daha fazla güldü.

Ben o sırada babasına bile bunu diyen bir çocuğu nasıl tanımadım diye düşünüyordum.

"Özcan oğlum." dediğinde gözlerimin bir yere daldığını yeni anlamıştım. Bakışlarımı ona çevirdim. "Sana Emre'nin arkadaşısın diye iş teklifinde bulanmadım. Gerçekten senin gibi birine ihtiyacım var diye bizimle çalışmanı istedim. Emre için burada değildin ki şimdi Emre yüzünden gidesin. Yani ben istifanı reddediyorum."

"Ama-" dediğimde elini kaldırıp susmamı sağladı.

"Diyelim gerçek anlamda burada çalışmak istemiyorsun, o zamanda yeni bir iş bulana kadar burada çalışmaya devam edeceksin. Hiçbir itiraz kabul etmiyorum."

İtiraz etmeye meylettim ama bakışları ile beni susturunca kafamı sallayıp derin bir nefes alarak önüme döndüm. Ne yapacağımı bilmiyordum.

"Emre pişman olacak ama o zamana kadar onu görmemeni öneririm. Çünkü cidden ben bile çekemiyorum." bunu da gülerek söylemişti. Oğlunu hem seviyor hem de kötü yönlerini söylüyordu. Bir süre öylece durup daha fazla meşgul etmemek için ayağa kalktım.

"Teşekkür ederim Levent Bey." dediğimde samimiyetle baktı.

"Ne demek oğlum."

Kafamla selam verip kapıya ilerledim. O sırada telefonuma mesajlar geliyordu. Kapıyı açıp çıktım ve kapattım. Telefonumu cebimden çıkarıp baktım. Emre mesaj atıyordu.

Emre: Hah ne bu şimdi?

Emre: Görüldü atıp ortadan kaybolmak?

Emre: Artist misin sen?

Emre: Günlüğüne yaz istersen bir de.

Emre: Cevap ver bana.

"Ne illet bir insan ya." diye mırıldandım içimden. İyice çirkefleşmişti.

Cevap vermeyip telefonu cebime koydum.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin