doksan sekiz

39K 2.9K 1.9K
                                    

İki gün boyunca babamın sözünden çıkmadan, Kıbrıs'ta sözünden çıkmayağacağıma dair yeminler vererek izini koparmıştım. Elimdeki küçük valizi taşırken aşırı derecede mutluydum çünkü gittiğimiz oteli çok seviyordum ve babamlar iki senede bir gittiğinde mutlaka yanlarında ben de oluyordum. Son gidişimde alkol komasına girip, bir kumarhanenin girişinde yakalanınca babam bir daha asla oraya gitmeyeceğimi söylemişti. Neyse ki dilimle kimse uğraşamıyorda istediğim her şeyi alabiliyordum. 

Şirketin önüne valizimi sürükleye sürükleye geldiğimde on kişilik abi ve ablaların içinde gözüme ilk çarpan babam ve kocamdı. Yanlarında Servet abi vardı ve sohbet ediyorlardı. Özcan elindeki sigarayı kalça hizzasında tutup, arada bir içine çekmek için kaldırıyordu onda da hızlı hızlı çekip kafasını yana çevirerek dumanı üflüyordu. Babama olan saygısından dolayı yapıyordu bunu, belliydi. Gülümseyerek yanlarına yürüdüm. 

''Eee gençler ne zaman yola koyuluyoruz?'' dediğimde üçünün de bakışları bana döndü. Özcan'ın bakışlarında gördüğüm şey net bir özlem ve sevgiydi. Ne kadar zaman geçerse geçsin onun sevgisini gördükçe aşırı derecede heyecanlanıyordum.

''Emre'de mi geliyor? Kumarbaz.'' Servet abi konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim, sırıtıyordu. 

''Evet, Emre Bayraktar oldum ben.'' karizmatik bir bakış atıp esprimin anlaşılmasını bekledim ama üçü de bana anlamsızca bakmaya başladılar. Derinden gelen bir sesle ofladım. ''Hiç espriden anlamıyorsunuz. Bu yol sizinle geçmez.'' 

''Annen geri mi döndü?'' dedi babam benim boş muhabbetim ile ilgilenmeyerek. Bu sefer bakışlarımı ona çevirdim. 

''Annem getirmedi beni, işi vardı ben taksiyle geldim.'' babam kafasını salladığında bu sefer bakışlarım yiğidimi buldu. Sigarasını içerken gözlerini kısmış bana bakıyordu. Hin bir şekilde gülümsediğimde göz kıptı.

''Baba ben Özcan ile ayrı bir arabada gidebilir miyim?'' diye sordum, camlar filmli olmasa da alttan alta oynaşabilirdim. 

''Özge sen ve Özcan bir araba geleceksiniz.'' onun adını duyduğum anda tüylerim diken diken olmuştu sinirden. 

''Baba o hiç susmuyor, başımız ağrır ya havaalanına gidene kadar... Sizinle gelsin.'' tam o sırada babamın telefonu çalınca açtı ve elini salladı. 

''Yer yok, itiraz etme.'' dedi ve telefona odaklanıp bize arkasını dönüp yürümeye başladı. ''Alo...'' 

Babam ilerlerken Servet abi birine seslenip yanına gitti, Özcan ile baş başa kalınca sanki o suçluymuş gibi bana kaçamak bakışlar atıyordu. Oflayarak tam dibine gittim. 

''Aşkım onun oturduğu yeri bir yere çarpar mısın arabada? Arkamızda şehit verdik deyip vatan sağolsun diyerek ilerlerdik.'' bana ayıplayan bir bakış attı. 

''Manyaklaşma, hem arabayı ben sürmeyeceğim ehliyetim yok. Özge biraz kullanır, kontrollerin olmadığı yerlerde de ben geçerim.'' dedi sigarasından bir nefes alıp yere atarken. Ayakkabısı ile dumanı çıkan izmariti ezerken ona bakıyordum. 

''O zaman arkaya oturalım.'' dediğimde kafasını sallayıp bana döndü. Birkaç saniye bakıştığımızda onu çok fazla özlediğimi fark etmiştim. 

Dişlerimi sıkarak elimin tersiyle karnına bir tane vurdum, gömleğin düğmesinin sertliğini hissederken o bana gözlerini irileştirip baktı. Başkalarının olduğu yerde onunla ancak boğuşarak özlem giderebiliyordum. Zaten o da vakit kaybetmeden beni ensemden tutup kendine çekti ve gövdesine yapıştırdı. Kokusu burnuma dolarken karnımda kelebekler uçuşuyordu.

"Elin ayağın rahat dursun çocuk." dedi kafamı eğip kollarının arasına hapsederken. İşte şimdi nefes alamıyordum. Bu sefer kolundan çıkmak için çırpındım.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin