otuz dört

48K 3.8K 1.1K
                                    

1 hafta sonra...

Numarasını heyecanlı bir şekilde yazarken yatakta oturur pozisyona gelmiştim. Kalbim ağzımda atıyordu.

Son rakamı da yazıp arama tuşuna bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. Çaldı.. çaldı.. çaldı.. Ve açtı.

"Alo?" sesini duyduğum an mutlulukla bir iç çektim.

Konusamadim bir süre dilim tutulmuş gibi hissediyordum. O da birkaç saniye durdu ve sıkıntılı bir nefes verip telefonu kapattı. Benim olduğumu anlamıştı.

Aceleyle yeniden aradığımda meşgule ikinci çalışta meşgule attı. Bir daha aradığımda bu sefer direkt olarak meşgule düşmüştü. Yine engellemişti.

Keşke birkaç kelimede olsa konuşsaydı. Ya da tutulup kalmasaydım..

Kendime sinirlenip telefondan sim kartını çıkardım ve öfkeyle ahşap zemine attım. Bir hafta içinde aldığım kaçıncı hattı saymamıştım.

O günden sonra beni her yerden engellemişti. Anne ve babamdan aramıştım oradan da engellemişti. Tek bir kelime etmiyordu. Sadece yabancı numara olunca önemli bir şeydir diye açıyordu ve benim olduğumu anlayınca kapatıp saniyeler içinde engelliyordu.

Kapşonumu kafama geçirip yatağın içine girdim. Yan bir şekilde uzanmışken gözyaşım çapraz bir şekilde aktı. Burnumun üzerine geldikten sonra yastığıma damladı.

Hani çok ağlayınca gözyaşları kuruyordu? Benimki durmadan akıyordu.

Burnumu çektiğimde dudağım kendiliğinden büzülmüştü. Artık ağlamaktan yanaklarıma tuzlu su geldiği için yanıyor ve kızarıyordu.

İçimi çektim. Boğazımdaki yumru geçip gitmemişti. Bağıra çağıra ağlamak istiyordum.

Telefon çaldığında kaşlarım çatıldı. Daha sonra kendi hattımın takılı olduğu aklıma gelince heyecanla kalktım. Belki bir ihtimal... küçük bir ihtimalle de olsa aramış olabilirdi.

Telefonu elime alıp ekrana baktığımda dişlerimi sıktım. Ekranda yazan isimle bir süre bakıştıktan sonra telefonu açtım.

"Emre-" dedi Selim ama onun lafını kestim.

"Orospu çocuğu ben bir daha sakın beni arama, benimle uğraşma demedim mi sana!" diye bağırdım. Artık hiçbir şey umrumda değildi.

"Emre bağırma." uyarı dolu sesiyle konuştuğunda daha fazla sinirlendim.

"Sen artık beni tehdit edemezsin. Gel söyle istersen babamlara. Umrumda değil. Ha ama Özcan'a bulaşırsan bu sefer kimse seni benim elimden alamaz geçen seferki gibi." büyük bir sinirle telefonu kapatıp kenara koydum.

Aslında artık onu tehdit edebileceğim onlarca şey vardı ama aşırı derecede yorgun hissediyordum. Beni geri kazanmak istiyordu çünkü iki gün önce ona saldırdığımdaki delirmiş halimi görmüştü ve ürkmüştü. Babasına zamanında ölsek, düşman olsak bile kismeye söylemeyeceğimiz sırları öteceğimden korkuyordu.

Derin bir iç çektim. Keşke bu cesareti Özcan öğrenmeden önce de gösterseydim. Ya da ben itiraf etseydim ona. Kalbim acıyordu.

Aklıma Özcan'ı aylar sonra ilk gördüğüm an geldi. Daha sonra da beni nasıl gördüğü. Kızın dudakları aklıma gelince tiksindim. Kendimden tiksindim.

Midem bulanırken kendimi tuttum. Çünkü tuvalete gidip her kustuğumda annem daha fazla endişeleniyordu.

"Ne yapıyor?" babamın sesi geldiğinde onun eve geldiğini anlamıştım. Yorganımı kendime çektim.

"Uzanıyor, ağlıyor yine." annemin endişeli sesi daha fazla ağlamama sebep oluyordu.

"Hastaneye götürelim yeter artık."

"İstemiyor ki... Bugün sadece odasından bir kere çıktı. Dışarı çıkıp geldi her zamanki gibi." kart almaya çıkıyordum sadece.

Babam üzgün bir sesle konuşurken uzaklaşmışlardı. Şimdi onları duyamıyordum.

Yorganı daha fazla üstüme çektim. Gözyaşlarım yine yanağımı yakmaya başlamıştı.

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin