yetmiş iki

41.5K 3.4K 2.6K
                                    

Bu bölümde smut yok çünkü kandil gecesi olduğu için yazmayayım dedim ahdbhabdjsh diğer bölüm bu günün devamı olur muhtemelen...

Kapşonumu kafama takıp anlaştığımız binanın önünde etrafıma bakınıyordum. Onun burayı bulabileceğinden emin değildim ama kendim çok iyi biliyormuş gibi onu zor durumda bırakmak istemiyordum.

Birkaç kız önümden geçerken bana gözlerini dikip uzun uzun baktı. Hatta biri arkasını dönüp bakmıştı. Normalde olsa gülümser veya göz kırpardım ama şimdi basım bağlıyken kafamı hızla çevirmekten başka bir şey yapmıyordum.

Kornalar, gürültüler çoğalırken oflayıp derin bir nefes aldım. Beklemek gerçekten çok iğrenç bir durumdu.

Karşı kaldırımdan geçen iki adamı izlerken kapşonumdan tutulup arkaya çevrilince korkuyla gözlerimi irileştirip vurmak için hazırlandım. Ama kafamı biraz kaldırıp sırıtarak bana bakan Özcan'ı gördüğümde tuttuğum nefesimi geri bıraktım.

"Polis falan yok mu burada ya? Çocuk kaybolmuş." dediğinde kapşonumu düzeltip onun ayağına ayakkabımın ucuyla vurdum.

"Korktum it herif." dediğimde kafasını yana çevirip güldü ve gözlerini kısıp yeniden bana döndü.

"Çok beklettim değil mi? Kusura bakma." sonunda insancıl bir şekilde konuşmaya başlamıştı yiğidim.

"Evet oldu biraz."

"De haydi yürü o zaman." iri ve kemikli eliyle sağ tarafı gösterince kafamı sallayıp yürümeye başladım. O da hemen yanımdan gelmeye başladı. Ellerini cebine koyup beni biraz daha net duymak için kafasını eğip yürümeye başladı.

"Evde birileri var mı?"

"Evet ama gideceklerini umuyorum." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Diyemedin mi ulan enişteniz geliyor evi boşaltın diye." dediğimde sırıttı.

"Küçük enişte."

Omzuna bir tane vurduğumda hiçbir tepki vermeden yürümeye devam etti. Eskisi kadar dövmüyordu artık.

Konuşarak yürüdüğümüz on dakikanın sonunda bir binaya girdik. Binanın içi aşırı derecede soğuktu. Bunların evi kim bilir ne kadar soğuktu.

"Soba mı var evde?" diye sordum merdivenlere yönelirken, asansör yoktu binada.

"Doğalgaz." dedi sadece.

Üçüncü kata çıktığımızda cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İçeride yoğun bir erkek parfümü kokusu vardı ve televizyonun sesi geliyordu.

"Geç." dedi ayakkabısını çıkarırken. Ben de onun gibi ayakkabımı çıkarıp içeri girdiğimde etrafıma bakındım. Biraz dağınıktı ama tertemizdi. Bu hoşuma gitmişti.

Tam bir öğrenci eviydi. Bazen bu tür öğrenci evleri hoşuma gitse de bir süre sonra annemin evini özlüyordum. Kalacaksam sadece bir ay kalabilirdim arkadaş evinde.

"Akif çaya baksana lan!" Devrim'in sesini duyunca yüzümü buruşturdum. Onun yüzünden saatlerce aşk acısı çekmiştim.

Televizyonun sesinden bizim geldiğimizi fark etmiyordu. Özcan kapıyı kapattığında oturduğu koltuktan kafasını çevirip bize baktı. Beni gördüğü anda dudakları kıvrıldı.

"Özcan..." dedim gözlerimi ondan ayırmayıp montumu çıkarırken. Montumu sevgilime uzattım."Sen montumu as, benim bir böcek öldürmem gerekiyor."

Devrim'in üzerine yürürken o ne yapacağımı anlamış olacak ki aniden ayağa kalktı ve pencereye doğru ilerledi. Her an saldırabilirim gibi atakta bekliyordu.

"Bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim." dediğinde kaşlarımı çatarak adımlarımı hızlandırdım.

"Yalan söyleme lan." diyerek yanına vardığım anda karın boşluğuna hafifçe vurdum.

"Ananı-" dediğinde 'hıı' diyerek daha hızlı vurmaya başladım.

Devrim en sonunda dayanamayarak kolumdan tutup beni gövdesine yasladığında hareketlerimi kısıtlamıştı ama yine de boğuşmaya devam ediyordum.

"Devrim!" Özcan'ın sert sesini duyduğumda kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Devrim'e bakıp kafasını saliselik olarak sağa hızla çevirdi, bu 'bırak' demek oluyordu. Aynı saniye Devrim beni bıraktığında nefes nefese kalmış bir şekilde kolumu ovdum.

"Kusura bakma keke." dedi Devrim üstünü düzeltirken. Sırıttım.

"Hadi gel şimdi vur, hadi." kolumu tutarken onu kışkırtmaya çalışıyordum.

"Keke bak o beni kışkırtıyor." dediğinde Özcan sıkıntılı bir nefes verip koltuğa oturdu.

"Emre gelir misin yanıma?" bıkkınca söylediğinde Devrim'e bir kez daha sırıtıp onun yanına gittim. Tam dibine oturdum.

Devrim sinirle bakıp yerine otururken Özcan birkaç saniye durup kafasını bana doğru eğdi.

"Bir daha kimseyle o kadar yakın olma." dediğinde afallayarak ona baktım. İyice kıskanç olmuştu bu oğlan.

"Tamam." dediğimde kafasını sallayıp biraz daha geriye yaşlandı.

"Ne bu gürültü lan?" içeriden esmer, yeşil gözlü bir oğlan çıktı. İlk göze batan yemyeşil gözleri ve kolundaki büyük Atatürk imzalı dövmesiydi.

Gözleri bana değdiğinde kafasıyla selam verdi. "Selamün aleyküm." dedi sevecen bir şekilde. "Aleyküm selam." dedim ben de. Bizim tarafa ilerlerleyip koltuktan kumandayı alıp televizyonun sesini kıstı.

"Emre, bahsettiğim Aydın'lı arkadaşım." dedi Özcan kısa bir şekilde tanıtırken. "O da Akif."

İkimiz de gülümseyerek kafamızı salladık. Akif bana bakarken bir an gözleri kısıldı ve yüzüme uzun uzun baktı. O an rahatsızca yerimden kıpırdandım.

"Sen..." dedi son harfi uzatarak. "Selim Yetkin'in en iyi arkadaşı değil misin?"

Onun adını duyduğum anda gülümsemem solmuştu. Yanımdaki beden sinirle kasılırken ben bana bakan çocuğun beni nereden tanıdığını çözmeye çalışıyordum.

"Evet, eski arkadaşım. Sen nereden tanıyorsun?" garip garip bakıyordu yüzüme.

"Mekanlarda çok denk geliyordum size." dedi kısaca. Ama bakışları daha farklı şeylerin olduğunu gösteriyordu.

Daha fazla bir şey söylemeden biraz Özcan'a yaklaştım. Ona sığındığımı bu sefer fark etmişti. Kolunu koltuğun yaslanma yerine koydu ama daha çok omuzuma dokunuyor gibiydi.

Akif düşüncelere dalıp gitmişti ama bir süre sonra normalce sohbet etmeye başladılar. Arada bir gözü bana değip baştan aşağı süzüyordu beni ve bu durum sinirimi bozmaya başlamıştı.

---

Bu arada ES sizi sıktı mı? Ben Emre ve Özcan'ın karakterlerine bir zarar vermeden devam ettirmek istiyorum. Bölümler kısa kısa olduğu için 200 bölüm ve artı olarak ikinci bir kitap olur diye bile düşündüm ahdhajdhsh

Yine de sıkılanlar varsa çekinmeden söylesin, bir bakayım....

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin