yüz

31.6K 2.8K 2K
                                    

Mağazamıza giren yüzüncü kişisiniz...

Buraya cevap veren herhangi birine yüz birinci bölümü ithaf edeceğim ❤️

Teşekkürler, iyi okumalar...

"Emre..." bacaklarımı biraz daha ayırıp kafamı sağa çevirdim, yastığın soğuk tarafı geldiği için şuan aşırı derecede mutlu hissediyordum.

"Emre kalk hadi." aynı çalar saat gibi beş dakikada bir bana sesleniyordu. Bu durum sinir bozucu olmaya başlamıştı artık.

"Özcan..." dedim uykulu sesimle. "Bir daha Emre dersen seni sikerim."

"Höst." sert sesini duyduğumda gözlerimi hafifçe araladım. Gömleğini pencerenin önünde tam perdeyi açacakken durup bana bakmıştı. Kaşları çatık olunca daha bir seksi oluyordu şerefsiz.

"Ne? Sikmeyecek miyim en sonunda?" bu sefer masumca sormuştum, anında gözlerini yeniden perdeye çevirip perdeyi açtı. Güneş ışıkları gözüme geldiği anda tüm tadım tuzum, uykum kaçmıştı zaten.

"Bir kahvaltıya inelim sonra düşünürüz." dediğinde sabah erkenden kahvaltıya inmemiz gerektiğini unutmuştum.

"Saat kaç?" vücudumu doğrultup korkuyla sordum.

"Sekiz olmak üzere Emre." imayla söylediği şeyden sonra bir hışım yataktan kalktım. Üzerimin tamamen çıplak olduğunu o an fark etmiştim. Ne ara böyle kaldığımı ise hatırlamıyordum.

"Babam kahvaltıyı zehir edecek bize." hızlıca valizin yanına gidip içini kurcaladım.

"Yarım saattir seni uyandırmaya çalışıyorum."

Cevap vermeden elime geçen ilk beyaz pantolonumu ve gömleğimi çıkardım. İkisi de biraz geniş olduğu için rahat edebileceğimi düşünüyordum. Bir de baksır çıkarıp kıyafetleri yatağın üzerine bıraktım ve baksırımı giyindim. Özcan o sırada etrafı inceliyordu. Elini balkonun kenarında duran adını bilmediğim güzel bir çiçeğe atıp okşadı.

"Beni böyle okşamıyorsun." dediğimde bana dönmeden dişlerini gösterip sırıttı.

"Ele avuca sığmıyorsun sen." tişörtü giyinirken kollarım yukarıda öylece durup heyecanla yüzüne baktım.

"Harbi mi lan?" çok heyecanlanmıştım, küçüğüm hakkında ilk defa bir iltifat alıyordum.

"Soruyor bir de." dedi hızla bana dönüp. Boyu uzun olduğu için başım dönmüştü.

Bir hızla yanıma geldi ve kollarım yukarıda takılı kalmışken beni yatağın yanındaki duvara yasladı. Her şey o kadar ani olmuştu ki tepki bile veremiyordum. Gülümseyip aralık olan dudağımdan öptü.

"Bazen o kadar tatlı oluyorsun ki." bu sefer boynuma dalıp dilini kullanarak öpüşürmüş gibi yalayıp emdi.

"Birden böyle şeyler yapma, aklım gidiyordu." o kedi gibi boynumu yalarken ben yanağımı ona sürtüyordum.

Sesli bir şekilde gülüp, boynumu öptü ve beni serbest bıraktı. Elini tişörtüme atıp o bana giydirdiğinde onu izliyordum. Beni öpe okşaya giydirip sonra aceleyle aşağı indirmişti.

Kahvaltıya indiğimizde babamın sinirli bakışlarını görmemek için tanımadığım insanlara bile günaydın diyerek masaya oturmuştum. Özcan'da benimle geç kalmıştı ama sadece bana böyle sinirle bakıyordu. Damadını da hiç yabana atmazdı.

"Bugün iş falan yok sanırım, birkaç gün erken gelmişiz." babam sonunda bana pis pis bakmayı bırakıp muhabbet açmıştı.

"Ay evet, tatilimizi de yapmış oluruz." Özge cıvıl cıvıl konuştuğunda gözlerimi devirdim. Her zaman enerjisi yerindeydi, hiç mi sıkıntısı yoktu yani bu kızın.

"Evet, biraz öyle oldu." babam zeytini ağzına atıp konuştuğunda sohbet durmuştu, gözlerimi sevgilime çevirdim.

Babamın hemen yanında uslu uslu yemeğini yiyordu. Gülümseyip meyvesuyundan bir yudum aldım ve oturduğum yerde kıpırdandım. Bacağımı uzatıp Özcan'ın bacağına hafifçe vurduğumda hiçbir tepki vermemişti.

"Ne vuruyorsun lan?" Ekrem amcanın sesini duyduğumda ağzı dolu olan adama baktım. Özcan sanki aramıza yeni dönmüş gibi kafasını kaldırıp ilk yanına, sonra da bana baktı. Yutkunup oturduğum yerde dikleştim.

"Ayağım değdi Ekrem amca pardon." yapacağım işi sikeyim.

"İki metre masada ayağın bana nasıl değiyor?" dedi uğraşarak.

"Evet boyun zaten küçük, bacağın oraya değmez ki." Kaan'da yan taraftan sohbete katıldığında gözlerimi sonuna kadar açıp boğulurmuş gibi bir hareket yaptım.

"Ayyy yeter." konuşulacak bir mevzu bile değildi. "Kamera kaydında ağırlaştırarak bakalım isterseniz bir de."

Bu tepkim Özcan'ı fena halde güldürmüştü, kıs kıs gülerken ona da ters ter baktım. Şimdi ise herkes gülmeye başlamıştı, gerçekten hepsi benimle uğraşmaktan zevk alıyordu.

Asık suratım ile kahvaltımı yapsam da aşırı sıcak olduğu için Özcan gömleğinin ilk üç düğmesini açtığı için gözüm gönlüm açılmıştı. Etrafta ona bakan kızlar çoğalabilirdi ama sonuçta o benimdi.

Kahvaltıdan sonra herkes farklı yerlere dağıldı, Özcan ile sahilde bulunan kafeye gittik. Ferah bir ortamdı, yanda hemen deniz vardı ve dalga sesleri, çocukların gülüşme sesleri geliyordu. İçkimden bir yudum alıp yanımda oturan Özcan'a döndüm.

"Sana bir şey soracağım." dediğimde pipetini kenara bırakıp değişik içkisinden büyükçe bir yudum aldı. O sırada ağzı doluyken göz kırptı. Dudağımı yalayıp biraz yaklaştım.

"Hani sen bana bir hediye almıştın ya? O neydi?" o günü hatırlatmak istemiyordum ama denizi görünce aklıma gelmişti.

Yutkunup derin bir nefes aldı, sinirlenmiş duruyordu. Sıkkınca bana döndü.

"Seni hiç alâkadar etmez."

Kaslarım çatılmıştı, ne demek beni alâkadar etmez?

"Söyle lan?" ısrar ettiğimde eliyle beni savuşturdu. Normalde üstüne giderdim ama o gün hakkında hassas olduğu için 'sen görürsün' gibisinden tehditlerimi sıralayıp susmuştum.

"Yüzelim mi biraz?" dediğimde denize bir bakış attı. O an hissetmiştim gelecek olan cümleyi.

"Yüzme bilmiyorum." dediğinde anında bardağımı masaya bıraktım.

"O zaman öğretmen Emre olarak hemen olaya el atıyorum, bana güven. Yürü gidiyoruz." ayağa kalkıp kahraman edasıyla yürüdüm.

"Yarrağı yedik desene." dediğini duyar gibi oldum ama umursamadan devam ettim. Balıktan daha iyi yüzmeye başladığında bu dediğini yutturacaktım çünkü.

----

Final zamanlarına geçiş bölümü olsun, yaz dizisi tadında....

ERGANİLİ SEVGİLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin