Gözlerini ovalayarak hastaneye giren Eren baygın bakışlarla soyunma odasına çıkıp kıyafetlerini değiştirerek kantine indi. Kendine sadece bir çay alıp bahçeye geçti.
Her zaman olduğu gibi bir yandan telefonunu kontrol edip bir yandan da girişi kontrol ediyordu. Belki Yüzbaşı gelmiştir diye.
Yanina oturan Emre'ye bir bakış atıp çayını içmeye devam etti. Emre ise onun bu hâline oflayıp konuştu.
" Yine yemek yemedin değil mi?"
" Yedim."
" Nah yedin. Bilmiyorum sanki seni gerizekalı."
" Emre lütfen."
" Ne lütfen amınkoyayım ne lütfen? Üç aydır kaç kilo verdin haberin var mı? Ulan en son ne zaman gülsün onu unuttum. Gözlerindeki ışık söndü lan." Herkes kendilerine dönmüşken sinirle yerinden kalkıp içeriye girdi.
Arkasından üzgün gözlerle bakan Eren ise ayağa kalkıp elinde bardağı çöpe atıp içeriye girdi. Emre'nin yanına gitmek için ilerlese de kendisini çağıran hocası ile oraya gitmek zorunda kalmıştı.
Sinirle odada turlayan Emre hızlı adımlarla pencereye yaklaşıp pencereyi açtı. Derin nefesler alırken dolan gözlerine küfür edip sakinleşmeye çalıştı.
Aylardır Eren'in gözleri önünde çöküşünü izliyordu ve elinden hiç bir şey gelmiyordu ve bu durumdan nefret ediyordu.
Eren ise kararan gözlerine aldırmamaya çalışarak isine devam etse de titreyen elleri yüzünden hastaya zarar veriyordu. Bir an durup gözlerini kapatarak derin bir nefes alıp işine devam etmeye çabaladı ama kadının bağırması sonucu geri çekildi.
" Ne yapıyorsun ya? İki saattir bir kanal açamadın. Nasıl hemşirenin sen?" Eren donuk gözlerle kadına bakarken arkasını dönerek hemşire arkadaşlarından birini çağırmıştı.
Aynı donuk gözlerle dinlenme odasına çıkarken arada kararan gözleri yüzünden arada durup beklemek zorunda kalmıştı.
Dinlenme odasına ulaşınca içeri girip kendini koltuğa attı. Şuan dinlenmeye ve biraz da yemeğe ihtiyacı vardı ama o bunları umursamıyordu. Gözlerini kapatırken gözlerinin önüne Yüzbaşı gelince gözler kapalı bir şekilde gülümsedi.
Onun bu hâlini gören diğer hemşireler acıyan gözlerle bakıyordu. Hayat dolu, sevecen, sıcak kanlı, sürekli gülümseyen Eren gitmiş onun yerine dönük bakışlı biri gelmişti.
Odaya giren asistan Eren'e yaklaşıp omzunu dürtüp bekledi. Omzunun dürtülmesi ile gözlerini açan Eren basında dikilen asistana ne var dercesine bakmaya başladı.
" Başhemşire seni çağırıyor." Başını sallayıp oturduğu yerden kalkarken gözlerinin kayması ile adımları birbirine dolanmıştı. Neyse ki hemen yanında duran Hakan hemşire ileri atılıp kendisini tutmuştu.
" İyi misin?"
" İyiyim." Kendini tutan ellerden kurtulup yavaş adımlarla odadan çıktı. Aynı yavaş adımlarla başhemşirenin yanına gitti.
" Nasılsın Eren?"
" İyiyim hocam siz nasılsınız?"
" İyiyim Eren ama duyduklarım iyi şeyler değil."
" Ne duydunuz ki hocam?" Orta yaşlardaki adam dosyaya eğik başını kaldırıp Eren'e baktı.
" Uykusuz kalıyormuşsun, ruh gibi ortalarda dolanıyormuşsun daha saymanı ister misin?"
" Hocam.."
" Ne hocam ne? Oğlum deli misin divane misin? Bu hafta izinlisin. Git kendine çeki düzen ver. Yüzüne gözüne kan gelsin."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Emanet -Gay
General FictionYüzbaşı Miraç Kaya ve şehit olan askerinden emanet; Hemşire Eren Aslan