Bu bölümde ayrı kaldıkları 2 haftayı Yüzbaşı'dan anlatacağım
...Derin nefes alarak yerinden kalkan Yüzbaşı evi gezip yapacak bir şeyler arasa da her yerin derli toplu olduğunu görünce sinirle koltuğa oturdu fakat çok geçmeden kalkıp evi dağıtmaya başladı.
Birkaç dakika içinde her yer birbirine girdiğinde nefes nefese koltuğa oturup etrafa bakmaya başladı. Sadistçe gülerken çalan telefonunu cebindne çıkarıp açtı.
" Efendim?"
" Sesin neşeli çıkıyor hayırdır? Eren'e mi gittin?"
" Ne diyeceksen de sonra kapat Akın."
" Ne kızıyorsun ya Allah Allah. Sorduk sadece. Bir şey demeyecektim zaten."
" Trip atıyorsun şuan Akın." Karşıdan Akın'ın kıkırdamasını ardından da sesini duydu.
" Bir şeyler içmeye gideceğiz gelecek misin?"
" Evi toplamam gerek. Siz keyfinize bakın."
" Lan ev erkeği misin sen? Yarın toplasan ne olacak sanki?" Bir şey demeden telefonu kapatıp kenara attı.
Yavaşça yerinden kalkıp ilk önce etrafı topladı, daha sonra kurulan eşyaları çöpe atıp sabah yaptığı temizliği tekrar yapıp yerleri silmeye başladı. Tüm bunları yaparken aklında Ufaklığı vardı.
Acaba şuan ne yapıyordu?
Elindeki viledayı kenara bırakıp sakin adımlarla koltuğa oturup uzanıp şakaklarını ovalamaya başladı. Sabahtan beri iki defa temizlik yapmış, sürekli bir şeylerin yerlerini değiştirip durmuştu. Bugün izinliydi ve ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi.
Şakaklarını ovalarken Ufaklığının dizlerine yatıp minik ellerin saçları arasında dolandığı gün aklına doluştu. Acaba şimdi yanına gitse mi?
Gitse ne diyecekti ki? İki haftadır ne aramış ne de aramalarına cevap vermişti. Her ne kadar istemese de kendini geri çekmişti ve şuan dibine kadar pişmandı.
Hayatı bu zamana kadar hep mücadele içinde geçmişti ve şimdi aniden mutluluğu çaba harcamadan aniden bulunca ne yapacağını şaşırmış kendini geri çekmişti.
Bunca zamana kadar mutluluğu hep çaba harcayarak bulacağını düşünmüştü ve hep bu yönde olmuştu hedefleri. Nasıl öyle düşünmesindi ki?
En başta başlamıştı zaten mücadelesi.
Babası kendilerini terk etmiş, daha doğrusu hiç görmemişti. Kendilerine bakamayacağını anlattığı bir mektup bırakıp kaçmış gitmişti.
Daha sonra çok geçmeden 7 yaşında annesini kaybetmişti ama yine de o zamana kadar annesiyle geçirdiği zamanlara şükür ediyordu.
Annesi şehit olduktan sonra iki yıl yetimhanede kalmıştı ve o zamanda annesini daha önce hiç görmemiş çocuklar vardı. Ama o en azından annesini görmüş, vakit geçirebilmişti.
2 yıl sonra halası olduğunu söyleyen bir kadın çıkıp gelmiş ve kendini almıştı. Ama yine de bir türlü mutluluğu bulamamıştı.
Yıllar geçmiş istediği, hayalini kurduğu okula gidip yüksek puanlarla bitirip mesleğine kavuşmuştu. Üniversitede ise aşık olduğunu sandığı bir kadınla ilişkiye başlamış ciddi olduklarını düşündüğü bir anda ise gerçek yüzünü göstermişti.
Aile diyeceği arkadaşlar edinmişti ama o içinde yer edinen boşluğu bir türlü dolduramamıştı.
Her türlü göreve çıkmış her zorluğu görmüş, şehit bırakmıştı ama hep devam etmişti yoluna. Ama kollarında can veren ve kardeşini kendisine emanet eden askeri ile her sey tepe taklak olmuştu.
Kendisine emanet edilen çocuğa abisinin şehit olduğunu söylemiş, beraber hastaneye gitmiş daha sonra ufaklığı eve bıraktıktan sonra bir daha görmemişti.
Patlamaya kadar görmemişti.
Hastanedeyken kendisinin odasına gelince yanakları kızaran, gözlerini kaçıran ve pıtı pıtı yürüyen çocuğa kanı ısınmış sürekli onun yanında olmak istemişti. Fakat bunun hoşlaştı olduğunun çok sonra farkına varmıştı.
Bu duyguları sadece kardeşce hissettiğini sanıyordu fakat Ufaklığı her gördüğünde hızlanan kalbi, kekelememek için ısırdığı dili, zorla durdurduğu titreyen elleri bunların hoşlaştı hatta aşk olduğu gerçeğini tüm gerçekliğiyle kendisine vurmuştu.
Ufaklık yılbaşı gününde kendisine sarılıp, kendisini bırakmamasını isterken bir şeylerin farkına varmıştı fakat kendisine hep yanlış olduğunu söyleyip durmuştu.
O kendisine emanetti, kardeşi gibi görmesi gerekirken kendine engel olamamış aşık olmuştu. Evi toplarken annesinin ve babasının fotoğraflarını, annesinin notlarını, günlüğünü bulup tekrar okuyunca fark etmişti ki insan kimse aşık olacağını seçemiyordu.
İnsan aşık olacağı birini seçebilseydi annesi kendisini sürekli üzen ve terk eden bir adama aşık olmayı seçmezdi. Kendisine ve doğacak bebeğine nutku bur hayat sunacak bir adama aşık olmayı isterdi herhalde. Zaten öyle de yazmış oğlunun içindeki karanlığı azda olsa aydınlığa çevirmişti.
Ama kime aşık olacağını seçme şansı elinde olsa bile yine Ufaklığını seçerdi. Yine kalbi onunla dolsun isterdi.
Kendime engel olacağım, Ufaklığın hislerinden emin olmadan adım atmayacağım diye kendini sokmuş fakat sonunda kendini çocuğun dudaklarında soluklanırken bulmuştu.
Ama emin değildi işte. Ya kendini istemezse, ya yine o mutsuzluğun içine sürüklenirse. Ya Eren ufak bur etkileşimi aşk sanıp yanılırsa.
Birkaç gün hem kendisine olumsuz cevaba kendini hazırlamak için hem de Ufaklığa duygularını anlaması için zaman vermek istemiş, biraz uzak kalmalarını doğru bulmuştu ancak bu kadar uzun süreceğini düşünmemişti.
Kapalı gözlerinin önüne Ufaklığın dudakları gelince özlemle sızlayan dudaklarına rağmen gülümsemişti. Dolan gözlerinden akan bir damla şakaklarına doğru süzüldü.
Bulmuştu mutluluğunu. O içinde yer edinen boşluğu doldurmuştu Ufaklığı. Hemde öyle bir doldurmuştu ki içi dışı Eren olmuştu.
Hızla yerinden kalkıp odasian geçti ve kıyafetlerini değiştirip hızla evden çıktı. Akın'ı arayıp geleceğini söyleyip nerede toplanacaklarını sorduktan sonra Miran'ın evine geçti.
Bugün biraz kendine gelecek sabah ise erkenden kalkıp kendine çeki düzen vererek Ufaklığının yanına gidecekti. Kaderin onlar için planlarını bilmeden Ufaklığına kendini affettirmeyi düşünüyordu.
..
lunebeciel sen kendini camlardan aşağı atma diye yetiştirmeye çalıştım
Kısa mı oldu bilmiyorum ama ancak bu kadar oldu. Ama Yüzbaşı'nın ne düşündüğünü, neden uzak durduğunu bilin istedim.
Alın size Yüzbaşı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Emanet -Gay
Ficción GeneralYüzbaşı Miraç Kaya ve şehit olan askerinden emanet; Hemşire Eren Aslan