Sıçrayarak uyanan Eren şaşkınca odada gözlerini gezdirirken terlemiş alnını yastığa sürterek sildikten sonra yatakta oturur pozisyona geçti.
Hızlı hızlı nefesler alırken hızla komodinden telefonunu alıp Mahir'i aradı. Çok geçmeden açılan telefonla kesik kesik konuştu.
" M-Mahir. Miraç." Ufaklığın kötü durumda olduğunu bilen Mahir hemen sevgilisinin yanından, Miran'ı uyandırmamaya çalışarak kalktı.
" Eren sakin ol tamam mı? Bak ben hemen yanına geliyorum sen sadece sakin ol."
" M-Miraç. Miraç'ı istiyorum ben." Karşı taraftan sadece adımlama sesleri gelirken Eren konuşmaya devam etti.
" B-ben biliyorum ölmedi o. İnsan sevdiğinin öldüğünü bilmez mi? Kalbinde oluşan boşluktan öldüğünü anlamaz mı? Tamam acı çektiğini hissettim günlerce ama öldüğünü hissetmedim. Çünkü biliyorum hâlâ bir yerlerde nefes alıyor."" Eren. Miraç yok artık. Bunu kabullenmek zorundasın." Hıçkırmaktan dolayı artık konuşamazken yine de konuşmak için çabaladı.
" Mahir... lütfen. Lütfen bulun onu ben biliyorum, hissediyorum yaşıyor."
" Şuan büyük bir şoktasın o yüzden böyle hissediyorsun. Ama kabullen, Miraç yok artık." Mahir arabayı son sürat kullanırken diğer taraftan Eren ile konuşuyordu.
Biliyordu, Ufaklık şuan büyük bir acı ve şok içindeydi. Aylarca belki de yıllarca kendine gelemeyecekti. Miraç'ın öldüğünü kabul edemeyecek, onunla olan anılarına tutunarak bir şekilde devam edecekti. Ama en sonunda alışacaktı. Belki acısı hiç geçmeyecek, belki canı hep yanacak, belki de anılarıyla beraber geçmişte takılı kalacaktı ama bir şekilde alışacak ve devam edecekti. Oğluyla beraber..
Biliyordu Mahir. Hepsini biliyordu çünkü o yollardan geçmişti. O acıları çekmişti. Ama en sonunda alışmış ve ayağa kalkarak devam etmişti.
Sonunda Miraç ve Eren'in evlerine gelince hızla arabadan inip kapıyı çalmaya başladı. Sertçe çalan kapıyla irkilen Eren, daha sonra Mahir'in geldiğini hatırlayıp uyumadan önce çıkarıp yere attığı boxerını giyip üzerinde kendisine elbise gibi duran Miraç'ın tişörtü ile kapıyı açtı.
Hızla kendisine sarılan kollarla hıçkırıkları daha yüksek sesli çıkamaya başladığında Mahir sadece küçük çocuğun saçlarını okşayıp sıkıca sarılıyordu.
Eren'in hıçkırıkları bitmek yerine daha da artarken bu defa da bağırmaya başlamıştı. Kolları arasındaki Ufaklığın çırpınmasını engellemekte oldukça zorlanan Mahir en sonunda kollarından kurtulup içeri koşan çocuğu bıraktı.
Salona geçen Eren etrafında dönerken daha sonra eline geçen fotoğrafları, süs eşyalarını bağırarak yere atmaya başladı. En sonunda bitap düşerek dizleri üzerine çöken Eren ile Mahir hızla çocuğun yanına ilerledi.
Küçük çocuğu kucağına alıp Miraç ile kaldıkları odalarına götürüp yatağa yatırdı Eren'i. Kendinden geçmiş gibi baygın bir şekilde yatakta yatan Eren'e bakıp hızla mutfağa geçip bir bardak su doldurup odaya geçti.
Eren'i omzundan tutarak destek olup suyu içmesini sağladıktan sonra tekrar yatırıp bardağı komodine koydu. Daha sonra Ufaklığın üzerini örtüp yanındaki boşluğa oturup beklemeye başladı. Fakat aralarındaki sessizlik uzarken en sonunda dudaklarını araladı Mahir.
" 8 yıl önce sevdiğim kadını kaybettim. İnanamadım. Aylarca birlikte düzenlediğimiz ve evlendiğimizde birlikte kalacağımız evde onu bekledim. Gelirdi. Benim orada beklediğimi bilir ve muhakkak gelirdi. Gelmedi. 3 ay oldu gelmedi, 6 ay oldu gelmedi, 1 yıl oldu gelmedi. Ve hiç bir zaman da gelmeyecek. Çünkü öldü, burada değil artık. Nefes almıyor, gülmüyor, ağlamıyor, eğlenmiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Emanet -Gay
General FictionYüzbaşı Miraç Kaya ve şehit olan askerinden emanet; Hemşire Eren Aslan