47

6.8K 504 125
                                    

Odasından çıkıp pıtı pıtı adımlarla kendisine ilerleyen oğluna gülümseyen Eren, oturduğu koltukta yanına vurarak oğluna oturmasını işaret etti.

Babasının yanına oturan Can gülümseyerek babasına bakarken, babasının gergin ve endişeli hali ile gülümsemesini silip kaşlarını çatarak babasına bakmaya başladı.

" Bir sorun mu var baba?" Can ile geçen dört yılda Can ile her şeyi konuşup, onunda düşüncelerinin önemli olduğunu hissettirirken şu iki yılda ise sanki daha olgun biri olmuştu Can.

Çoğu zaman Eren'e destek olmaya çalışır, sorun çıkarmamaya, babasını üzmemeye çalışırdı. Sanki kahraman babasının yokluğunu kapatmaya çalışıyordu.

" Seninle konuşmam gereken çok önemli bir konu var. Bunu bilmen gerekiyor bebeğim." Başını sallayarak onaylayan Can ile boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti. O sırada ise Can için hazırlayıp ılıması için sehpaya koyduğu sütü oğluna verdi.

" Biliyorsun baban uzun zamandır gelmiyor, gelemiyor. Hatta sana zamanı geldiğinde bizim yanına gideceğimizi söylemiştim hatırlıyor musun?"

" Hatırlıyorum."

" Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama beklememize gerek kalmadı. Baban geri geldi." Gözlerindeki pırıltılara rağmen ciddi ifadesiyle babasına bakan Can, Eren'i korkuturken en sonunda konuştu küçük çocuk.

" Nerede o zaman? Ben neden görmedim?"

" Sana bunu açıklamam için biraz zamana ihtiyacım vardı." Ve yaşadığını sindirebilmem için.

" Odama geçebilir miyim?"

" Tabii ki geçebilirsin ancak gitmeden önce bana neler hissettiğini anlatmak ister misin bebeğim?" Başını olumsuz anlamda sallayan Can ile dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı Eren.

" Ne zaman istersen benimle konuşabileceğini biliyorsun değil mi oğlum?"

" Biliyorum." Gülümseyerek oğlunun alnına düşen saçları okşayarak geriye tarayan Eren tekrar konuştu.

" Hadi o zaman odana geç." Dikkatli bir şekilde koltuktan kalkıp elindeki bardağı sehpaya koyan Can daha sonra son kez babasına bakıp odasına geçmişti.

Can'ın ardından dolu gözleriyle bakan Eren kenarda duran telefonunu alıp Akın'ı atamaya başladı ancak o kadar kararsızdı ki her an kapatabilirdi.

" Efendim Eren?"

" Şey... nasılsın Akın?" Eren'in konuşurken gevelemesine karşın zevkle sırıtan Akın sesinde belli olan neşeyle cevap verdi.

" İyiyim Eren. Sen nasılsın? Can nasıl?"

" Biz iyiyiz iyiyiz de ben sana şeyi soracaktım."

" Neyi soracaktın?"

" Şeyi işte. Şey varya hani."

" Ne varya hani?"
" Miraç'ı soruyorum Akın salak mısın?" Sinirle cevap veren Eren karşı taraftan Akın'ın gülme sesini duyduğunda oyuna geldiğini anlayarak alnına vurdu.

" Bilmiyorum Eren. Çok istiyorsan arayıp sorabilirsin."

" Y-yok, ben sonra şey ederim o zaman." Başka bir şey demeden Akın'ın suratına telefonu kapatan Eren içinden kendisine kızıyordu.

Şu bir haftada çok şey değişmişti. Aslında değişmemiş sadece geçen iki yıl yaşanmamış gibi, eskisi gibi olmuşlardı. Küçük farklılıklarla. Mesela Miraç, sevdiği ve oğlunun yanında değildi. Sevdiğini sadece ilk geldiği gün görmüş, oğlunu ise daha hiç görmemişti.

Her ne kadar oğlunun özlemiyle yansa da Eren'e istediği zamanı vermiş, oğlu ile konuşmasını bekliyordu. Kocaman olmuştur şimdi diye düşünüyordu Miraç. Boyu uzamıştır, bisiklet sürmeyi öğrenmiştir, belki dişleri düşmüş ve diş perisi olayını yapmışlardı. Bir çok şeyi kaçırmıştı Miraç bunu biliyordu ancak elinden gelen bir şey yoktu. Sadece tek isteği bundan sonra olan anılarında yanlarında olmaktı.

Diğerlerine ise Akın ve Emre'nin evinde toplanarak Miraç'ın yaşadığını söylemişlerdi. Emre, Akın'a bir haftadır sakladığı için kızmış daha sonra da Miraç'ın nasıl olduğunu sormuştu. Miran ve Mahir ise Miraç'ı görmek isteyip yanına gitmişlerdi.

En başta Mahir ve Miran, Miraç'a birer yumruk atmış daha sonra ise kıyamayıp sarılmışlardı kardeş dedikleri adama.

Şimdi ise elinde telefonla bir oraya bir buraya evin içinde dönen Eren derin bir nefes alarak geçen gün aradığı Miraç'ın ezberlediği numarasını çevirdi. Ancak anında pişman olarak hemen kapattı. Daha doğrusu ne diyeceğini bilemeyerek kapatmıştı. Fakat çok geçmeden çalan telefonuyla bayılacak gibi hissetti.

Hani hiç çalmadan kapatmıştı telefonu?

Daha fazla Miraç'ı bekletmemek için aramayı cevaplayıp karşı taraftan ses gelmesini bekledi. Şuan kendinde konuşacak gücü bulamıyordu.

" Alo Eren?"

" Efendim?"

" Aradın az önce ama.. onun için aramıştım."

" Evet ben.. şey diyecektim. Ben Can ile konuştum."

" Ne dedi peki? Ne tepki verdi?" Miraç'ın heyecanlı sesine karşın Eren durgun sesiyle cevap vermişti.

" Pek bir tepki vermedi aslında. Hâlâ şokta olabilir, ona biraz zaman vermemiz gerekiyor. Bu duruma alışması için."

" Tamam. Sorun değil." İkili bir süre sessiz kaldığında sadece birbirlerinin nefes alışlarını dinlemişlerdi. Aslında bu bile onlar için büyük bir şeydi.

Eren geceler boyu Miraç'ın en azından yaşıyor olması için, kendisinden uzakta da olsa en azından nefes alıyor olması için dua ettiği yalvardığı zamanları unutmamıştı. Unutamıyordu. Şimdi ise sevdiği adamın nefes alışlarını dinlemek en sevdiği melodiyi dinlemek kadar eşsizdi.

" Miraç eğer istersen yarın gel. En azından Can seni görmüş olur."

" P-peki o zaman yarın gelirim ben. Ne zaman gelmemi istersin?"

" Öğlen gibi gelebilirsin. Sabah kahvaltıda senin geleceğini söylerim ve kendini hazırlar."

" Tamam. İyi geceler o zaman." Bir şey demeden sadece küçük mırıltılarla telefonu kapatan Eren birilerine ihtiyaç duyarak telefonuna sarıldı. Aradığı kişi çok geçmeden konuşurken yarın Miraç'ın oldukça kırılacağını hesaba katmamıştı.

" Kılıç yarın yanında olur musun?"

...

Bana çok pis sövüyorsunuz eminim...

Emanet -GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin