Uzun bir bekleyişe, yine uzun bir bölüm yakışır. Hatta bol bol yorum, 500'leri görmüş oy ve kitap hakkında yorumlarını belirten okuyucular 🥰🥰🥰
Yavaşça, anlayarak ve güzel güzel okunması gereken bir bölüm :))
Bu arada yorum az olmasın tamam mı, aksi halde yıkılıyoruz Hazal'la. Birbirimize beğenmemişler diye teselli vermek zor oluyor ajdkdksksksk
🥺🥺Neyse, hep beraber okuyalım o halde? Öpüldünüz 💋
Yoongi'nin Anlatımından
"Kalbim artık sol yanağımda atıyor."Soğuk bir İtalya günü, otel odasının zemininde oturuyorduk.
Zemine kadar uzanan cam, manzarayı izleme fırsatı sunarken sırtım kolona yaslıydı. Eun Mi ise önündeki kutulara çaresizce bakıyordu. "Bu kız benim sabrımı sınamaya başladı."
Bu kız, Hyeri'ydi.
Eun Mi hiçbir şey bulamadıkça daha fazla umutsuzluğa kapılıyordu ve yeni öğrendiğim özelliğine göre; umutsuzluk onu asabi yapıyordu. Uyanır uyanmaz kaşlarını çatmaya başlıyordu, bol bol şikayet ederek 'bu kız' hakkında yakınıyordu.
Ondan tek farkım, Hyeri'yi tanıyor olmamdı.
"Felsefe taşını bulmamızı istiyor çıkarsa hiç şaşırmam," diyerek yakınmasına devam etti. "Harry Potter değiliz ki okulda gezerken tesadüfen ölümsüzlük taşını bulalım."
"Felsefik olarak derin anlamları varmış, Nicolas Flamel tarafından bulunduğu da iddia ediliyor." dediğimde kafasını kaldırdı. "Harry Potter'da da geçiyordu. Hyeri Potterhead olabilir mi?"
"O, Yüzüklerin Efendisi severdi."
Memnuniyetsiz ifadesi ile arkasına yaslandı ve gözünü zemine yayılmış eşyalara dikti. "Her zaman Harry Potter'ı daha çok severdim." Ona cevap vereceğim sırada kutudan bir fotoğraf çıkardı. "Bak, elime aldığım fotoğrafta bile bize gülüyor gibi!"
Gösterdiği fotoğrafta Hyeri kahkaha atıyordu, Eun Mi'nin tepkisine gülerken kafa salladım. "Sana değil ama Taehyung ve bana gülüyor."
Eun Mi'nin yüzündeki yapmacık sinirli ifade silindi ve ufak bir tebessümle diğer fotoğraflardan birini eline aldı. "Taehyung eskiden gerçekten gülüyormuş," diyerek elindeki fotoğrafı yere bıraktığında, birbirlerinin omzuna elini atmış ve futbol maçı izlemeye gitmiş ikiliyi görmüştüm.
Fotoğrafı çeken Hyeri'ydi, tüm maçlara bizimle birlikte gelirdi ama 'testosteron' kokan bir ortamda fotoğraf çekilmeyi her zaman reddedeceğini söylerdi. Derin bir nefes verirken, tüm bu anıların geride kaldığını kabullenmenin hala ilk günkü kadar zor olduğunu hissediyordum.
"Üçünüz İspanya'ya mı gittiniz?" Eun Mi şokla fotoğrafa bakıp, bana döndü. "Nasıl yani ya? Ebeveyn gözetimi falan yok mu?" Kafamı iki yana salladım. "Yok, zaten sorumsuz veletler olduğumuz için fotoğraf makinemizi çaldırmıştık."
"E bu fotoğraf?" diye sorduğunda, "Telefonla çekilmişti." cevabını hızlıca vermiştim. O makinenin gidişine en çok Hyeri yas tutmuştu, çektiği manzara fotoğraflarının hepsi koşan adamla birlikte bizden uzaklaşmıştı.
O zaman önemsememiştim, şimdi ise o adamla birlikte giden fotoğraflarımız için birçok şeyi gözden çıkarabilirdim.
"Bu ev Taehyung'ların mı peki?" Bir başka fotoğrafta Taehyung ve Hyeri'nin evinin önündeydik. Anne ve babaları ölmeden kısa bir süre önceydi, bahçedeki çiçeklerin arasında kocaman gülümsüyorlardı. "Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deeper KTH
Fanfiction*Tamamlandı.* Hayatından vazgeçmiş, belki de doğduğu günden beri hiç yaşamamış bir çocuk. Pes etmekten ve vazgeçmekten delicesine nefret eden, oldukça deli bir kız. Bir daha yaşayamayacağını düşünen o çocuğun kapısını, yaşamın kendisi kadar renkli...