Kendimle alakalı söylemem gerekenler
'18.05.2017'Lera'nın Anlatımından
Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.
Bu soktuğumun şehrinden uzaklaşıp, kendimi dinleyebileceğim bir mekanın hayalini kuruyordum. Güzel bir evin balkonu, küçük bir çatı katı, yıldızları görebileceğim bir teras ya da sadece sallanan bir koltuk bile olabilirdi ihtiyacım olan.
Ne yazık ki bende bunların hiçbiri yoktu, sallanan koltuk da dahil olmak üzere.
O yüzden kendimi dinleyebileceğim favori mekanıma doğru hızlıca adımlamakla meşguldüm. Ne zaman canım sıkılsa kendimi hep aynı yerde bulurdum, şu an yoldaydım ve öncekilerden tek fark; kulaklığımda çalan şarkıya eşlik edemeyecek kadar sinirli olmamdı.
"Orospu çocuğu," diyerek hemen ayağımın önündeki taşı tekmeledim, o kadar sinirliydim ki taşın gittiği yönü bile göremeyip önümdeki kadına çarpmasına sebep olmuştum. Kadın bana döner dönmez saygıyla eğildim ve "Özür dilerim," diye birkaç kez tekrarladım.
Normalde bir özre karşılık verilmesi gereken cevap 'Sorun değil,' olmalıydı değil mi? Ben neden "Sikeceğim özrünü," diyen birini duyuyordum ve neden yere eğilip aldığı taşı bana atmasını beklemiştim?
Kadının attığı taş kolumu sıyırıp geçtiğinde üstümdeki şoku attım ve ahlayarak çizilen tenimde göz gezdirdim. Canım gerçekten yanmıştı. "Ne yaptığını zannediyorsun?!"
"Sana haddini bildiriyorum, kendinden yaşça büyük birine taş atıyorsan karşılığını görmen gerek." Kadının kurduğu cümleye alayla güldüm, üstüne yürüyerek ümüğünü sıkmak da istemiştim ama bize doğru gelen beş tane kız bunu yapmama engel olmuştu.
"Anne? Kim bu, iyi misin?" Kızlardan biri annesi olduğunu düşündüğüm patavatsız kadını süzerken, canımın acısını görmezden geldim ve elimi kolumdan çekerek gülümsedim. "Bir yanlış anlaşılma oldu, önümdeki taşa vurdum ve şansa bakın," bana o kadar kötü bakıyorlardı ki birazdan sarı saçlarım ellerinde kalır diye göt korkusuna düşmüştüm. "Annenizin ayağına geldi. Tekrar çok özür diliyorum efendim."
Biraz yalakalıktan kimse ölmezdi, nabza göre şerbet vermek gerekiyordu.
Kızların kötü bakışları annelerine odaklanınca adımlarımı hızlandırdım ve normal güzergahımdan çıkarak ara yola girdim. Onlardan uzaklaşır uzaklaşmaz yaptığım ilk şey kolumdaki çiziğe tekrar bakmak olmuştu. Saygı göstermenin yaşla bir alakası olmadığına, davranışlarla kazanıldığına tekrar şahit olmuştum. Hem de dayak yiyerek.
"Kızlarına dua et kaçık kadın, yoksa fena olacaktı."
Kendimle alakalı söylemem gereken en önemli konu, içimden değil dışımdan düşünmekti. Başıma çoğu zaman dert açsa da kendimle konuşmaya bayılıyordum, hatta espiri yapıp gülecek kadar ileri seviyedeydim.
İnsanlar kafayı yediğimde hem fikirdi ama ben hala zeki olmamla alakalı olduğunu düşünüyordum. Yani umarım öyleydi.
Kolumu ovalayarak bana huzur getiren mekanıma ulaştım ve sabah yaşadığım olayın zihnimde tekrar canlanmasına izin verdim. Yaşadığım kötü ya da iyi anları uzun uzadıya düşünür, karşı tarafa söyleyemediğim şeyleri baştan yaşayarak dile getirirdim. Ben de böyle rahatlıyordum, deli gibi gözüküyor olmak umrumda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deeper KTH
Fanfiction*Tamamlandı.* Hayatından vazgeçmiş, belki de doğduğu günden beri hiç yaşamamış bir çocuk. Pes etmekten ve vazgeçmekten delicesine nefret eden, oldukça deli bir kız. Bir daha yaşayamayacağını düşünen o çocuğun kapısını, yaşamın kendisi kadar renkli...