@ihatesinekeu 'nun yapmış olduğu videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz. Bölüme koymaya çalıştık ama olmadı, biz de profildeki bio kısmına ekledik. Muhteşem olmuş, siz de görün mutlaka :)))
Geçen bölüm yorum bolluğu vardı, harikasınız. Hepsini keyifle okuduk.
O zaman başlayalım bakalım yeni bölüme.🥳Lera'nın Anlatımından
"Ölüm olmasaydı onu icat etmek zorunda kalırdık."
-VoltaireYine bir yolculuktaydım.
Hayatımın yeni düzeninde en alışamadığım şey bu olmuştu. Yer değiştiriyorduk, bir mekandan diğerine geçiyorduk ve yepyeni bir evde düzen kuruyorduk. Bakınca korkutucuydu, yine de defalarca yaşamıştım.
Sanırım zenginlik, yanına bağlanma duygusunu da alıyordu, her yerleştiğimiz evde sevdiğim bir detay bulmuştum ve hiçbiri için de çaba harcamam gerekmemişti. Kulağa hoş geliyordu, buna rağmen yarı fiyatına kiraladığım dairenin huzurlu sessizliğini özlemeden edemiyordum.
Ev sahibimi sinir etmeyerek orada kalma süremi uzatmaya çalıştığım zamanları hatırlıyordum. Yaptığım yolculuğun sadece evimden, üniversiteme olduğu günler o kadar da uzak değildi ama asırlar öncesinde kalmış gibi hissettiriyordu.
Şimdi bir cümleyle, Seul'den Busan'a gidiyordum.
Şehrin kapalı havası sinirimi bozsa da aldırmadım. Havası daha kötü şehirlere gidebilirdik sonuçta, bizim işimiz belli olmazdı. Mesela durup dururken Busan hapishanesi ziyaretçisi olmaya karar vermiştik, üstelik kafamda koyu kahverengi bir perukla.
Gerçekten ben karar veriyor olsam kızıl peruk takmayı tercih ederdim. En azından çektiğim kaşıntıya değerdi.
"Eun Mi'ler uçakta mıdır?" Taehyung'un direksiyonun üstündeki kemikli ellerine bakarak konuştuğumda, kısa bir kafa sallama ile onaylandım. Oturduğum koltukta bacaklarımı kendime çekip, kendi tarafımdaki kapıya yaslanmıştım. Klimanın sıcak havası bu köşeye çok daha fazla vuruyordu.
"En başa dönmüş gibiyiz, yine baş başa kaldık." Busan tabelasını görmek derin bir iç çekmeme neden olmuştu. "Neyse ki bu sefer vücudumda bir kurşun yarası yok," Korkuyla üstümdeki hırkanın kollarını biraz daha avucumun içine çektim. "Umarım da olmaz."
Taehyung sessiz kaldı, yola çıktığımız andan itibaren değişik bir ruh haline bürünmüştü. Ben ise anlamak için kendimi zorlamıyordum bile, aklım sürekli olarak Eun Mi ve Yoongi'deydi.
"Dosyaya ulaşabilseydik belki biraz daha bir arada kalırdık," diyerek kafamı eğdim ve peruğumun gerçek saçı andıran tellerine dokundum. Kaliteliydi, aksini beklemiyordum zaten.
Minnafel Katliamı.
Sıcak hava direkt olarak vücuduma vuruyordu ancak tüm vücudumdan bir titreme geçtiğini hissettim. Korkunç bir olaydı, hayal etmekten köşe bucak kaçacağım derecede dehşet veriyordu. Dünyanın öbür ucunda, bir gece çığlıklar içinde yanan o insanları düşünmeyi içim almıyordu.
İtalya'da, 2005 yılında yakılan bir yetimhanenin şifreyle ne alakası olabilirdi, pek bir fikrim yoktu ama öğreneceğimizi biliyordum. Uluslararası bir konu değildi ve dosyasını elbette Kore'ye getirememiştik. Bu yüzden biz dosyaya gidecektik, tabi ben ayrılacağımızı öğrenene kadar böyle sanıyordum.
Şimdi oraya arkadaşımı göndermiştim, dosyayı Kore'ye getirememek öncekinden çok daha fazla sinirimi bozuyordu.
"Bir arada kalacağımızı sanmam, onları yanımızda tutmanın kimseye bir faydası olmazdı." Bana olurdu, diyecekken gözlerim ona takıldı ve sustum. Duygusal faydadan bahsetmediği çok açıktı, sadece onlara bir zarar gelmemesine odaklı görünüyordu ve itiraf etmeliyim ki bu duygudan yoksun hali içimi rahatlatıyordu. Onların zarar görmeyeceğine olan inancım artınca, sanki üşümem bile azalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deeper KTH
Fanfiction*Tamamlandı.* Hayatından vazgeçmiş, belki de doğduğu günden beri hiç yaşamamış bir çocuk. Pes etmekten ve vazgeçmekten delicesine nefret eden, oldukça deli bir kız. Bir daha yaşayamayacağını düşünen o çocuğun kapısını, yaşamın kendisi kadar renkli...