Lera'nın Anlatımından
'Min Hena.'Yeni hayatımın ilk günü.
Belki de geçici hayatımın ilk günü desem daha doğru olur.
Yıllardır zengin olma dışında amacı olmayan biri olarak, üstüme yeni bir hedefin yüklenmesini oldukça garipsiyordum. Aslında adrenalin dolu yeni bir göreve yelken açtığım için heyecanlı sayılırdım.
Aynadaki yansımamdan kıyafetlerimi kontrol ettim, ortama çok rahat bir şekilde ayak uyduracağımı biliyordum. İstediğim zaman, belirtiyorum 'istediğim zaman' arkadaşlık ilişkilerinde çok başarılı olabiliyordum. Bu plandaki rolüm de gayet bana uygundu.
Odanın kapısı açılınca kafamı o tarafa doğru çevirdim ve samimiyetsiz bir şekilde Taehyung'a gülümsedim. "Nasılım?"
Yanıma doğru yavaş adımlarla yaklaştı, bu kadar yavaş yürümesini beni kesmesine bağlıyordum. Ayaklarıma kadar baktığı için yanıma varması biraz zamanını almıştı.
Tam karşımda durup elini çeneme yerleştirdi ve kafamın hafifçe kalkmasını sağladı. Yüzümün her santimine özenle baktı ve masanın üstündeki ıslak mendilden bir tane çıkartarak gözümün üstünü sildi. Hay sikeyim ya! Ben o farın ayarını tutturabilmek için ne kadar uğraşmıştım! Sırf bu kombinime uysun diye makyaj kanallarında turlamaktan gözlerim akmıştı. "O farı sürebilmek için ne kadar uğraştığımdan haberin yok tabi, sil bakalım."
Taehyung diğer gözümü de silip ıslak mendili masanın üstüne bıraktı, "Kore'de yaşıyoruz Lera." Kaşlarımı kaldırdım ve "Yani?" diyerek anlamadığımı belli ettim. "Yani burada gündüz vakti böyle iddialı makyajlar yapman pek hoş karşılanmaz. Daha sevimli olmaya çalış."
"Ben zaten yeterince sevimliyim?" Bu sefer içten bir şekilde gülümseyip yüzüne baktım, o ise halime acır gibi bir bakış atmayı tercih etmişti. "Aman, sen ne anlarsın."
Far paletimi tekrar elime aldım ve kahve tonlarının açıklarında göz gezdirdim. "Bunu sür," Taehyung çok açık bir pembe gösterince yüzüm düşmüştü. "Gerçekten anlamıyormuşsun, ben birini tavlamaya çalışacağım farkındasın değil mi?"
"Farkındayım Lera, o yüzden bu rengi sürmen gerektiğini söylüyorum." IQ'su on olan birine anlatıyormuş gibi kelimeleri bastıra bastıra söylediğinde onunla tartışmamayı uygun görmüştüm. Boşuna çenemi yoramazdım. "Alt tarafı dans kursuna gidiyorsun, barlarda ya da clup tarzı yerlerde takılmayacaksın."
Birini tavlamaktan bahsediyorduk, bar ya da market olmasının ne farkı vardı? Hazırlıklı ve bana en çok yakışan renkleri tercih etmeliydim. Tabi bunu Taehyung gibi birine anlatıp da anlamayacağını bilerek sinirimi bozmasına izin veremezdim. "Biliyor musun, son günlerde çok suratsızsın. Hani eskiden de öyleydin ama Daegu'ya geldiğimizden beri bu sinir bozucu halin onla falan çarpıldı."
Gerçekten de öyleydi. Eskisi gibi beni evde yalnız bırakıp bir yerlere gitmemişti, en azından ayakta rahat bir şekilde yürüyene kadar bana sahip çıkıyor diye düşünüyordum. Tabi öyle olmadığı kesindi çünkü odasına kapanıp saatlerce oradan çıkmıyor, yanına gitmek istediğim zamanlarda da denemelerim kilitli bir kapıyla karşılaşarak son buluyordu. "Sana tahammül etmeye çalışıyorum, sinir bozucu olmam normal karşılanmalı."
"Bugün yine komik tarafından uyanmışsın, ne hoş." Seks yapmıştık ama bir seferle sınırlı kalmıştı, halbuki hoşuna gittiğini düşünmüştüm. Kim şeyine bakıp kahkaha atardı ki yani? O günden sonra en ufak bir yakınlaşmadan bile çekindiğini düşünmeye başlamıştım, tuhaftı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deeper KTH
Fiksi Penggemar*Tamamlandı.* Hayatından vazgeçmiş, belki de doğduğu günden beri hiç yaşamamış bir çocuk. Pes etmekten ve vazgeçmekten delicesine nefret eden, oldukça deli bir kız. Bir daha yaşayamayacağını düşünen o çocuğun kapısını, yaşamın kendisi kadar renkli...