Bölüm 44

8.7K 778 3.1K
                                    

Lera'nın Anlatımından
"Bana yara izlerini göstermiş, karşılığında da benim hiç yaram yokmuş gibi yapmama izin vermişti. Gemisine bindi, bana bakmak için döndüğünde orada yoktum..."
-Mary Doria Russel, 'Ben,Kirke'

Yine, karanlıkta sürükleniyordum.

Boşluk gördüğüm tek şeydi, attığım adımlar belirsizliğe doğruydu; yine de zihnimle baş başa değildim.

Taehyung'un varlığını hissediyordum.

Nereye gittiğimizi, neden gittiğimizi bilmezken bile varlığı güven veriyordu. Buradaydı, belki hiçbir şeyi düzeltemezdi ama buradaydı işte. Bir şekilde dayanmamı sağlayabilirdi.

O, bir şekilde bizi hayatta tutabilirdi.

"Lera?" diye fısıldayan sesini benimle birlikte herkes duymuş olmalıydı ama umursamadan "Buradayım," diye cevapladım. Gözlerimiz ilk kapandığında, burada kapana kısılmıştık. Şimdi tekrar gözlerimiz bağlıydı, karanlığın güzellikler getirmeyeceğini anlamak için müneccim olmaya da gerek yoktu.

Bizi kötü şeyler bekliyordu, sanki şimdiye kadar iyiliklerle karşılaşmışız gibi.

"Açın," Yanımızdaki adamın dümdüz komutuyla, yuvasında dönen anahtarın sesinden sonra tiz bir ses daha duyuldu. Kapının açıldığını tahmin ediyordum, adım atmam için öne doğru itildiğimde bacaklarımın titrediğini fark etmiştim.

Belirsizlik, korkunçtu.

Belki de gördüğüm en korkunç şeydi. Burada yaşadığım her an, içinde bulunduğum o bilinmezlik, sanki havadaydı; devamlı soluyordum ve sinsi bir zehir gibi içten içe beni çürütüyordu.

Şimdi ise havada bir koku vardı, soluduğum an belirsizliğin dehşetini katlıyordu ve ben bize yaptıkları bu korkunç şeyi fark ediyordum.

Bir anda değil, yavaş yavaş bizi gerçekten buraya esir ediyorlardı. Belirsizliğe alışıyorduk, beklemeye alışıyorduk; biz onların esiri olmayı kabul ediyorduk. Her yürüdüğümüz yolda, her kapı açıldığında ve her onlarla konuşmamızda.

"Dön," Kapıdan girdiğimizi tahmin ediyordum, ortamın sıcaklığı bir anda düşmüştü. Serin his tüylerimi diken diken ederken, verilen komutu yerine getirdim. Sırtım bir duvara yaslandığında, tam da karşımda bir beden hissediyordum. "Kollarınızı havaya kaldırın."

"Ne?" dediğim anda karşımdaki adamın yükselen sesi ile hafifçe irkildim. "Size kollarınızı havaya kaldırın dedim!" Bağırışı yankılandığında, kollarımı havaya kaldırdım. İlk önce bir zincir ve kapanan bir kilit sesi duydum, daha sonra bileklerime değen paslı metali hissettim.

Artık istesem de kollarımı aşağı indiremezdim.

"Taehyung, hala buradasın değil mi?" diye sorduğumda sağımdan "Sessiz ol!" diyen bir ses geldi. Dudaklarımı birbirine bastırırken Taehyung'un sesini duyabiliyordum. "Buradayım, merak etme."

"Hiçbir söylediğimizi yapmıyorsunuz, bu iyi değil."

Ayak bileklerime geçirdikleri metalle, irkildim. Şimdiye kadar birçok saçma sapan ana tanık olmuştum, onlardan tokat da yemiştim. Yine de ilk defa, gerçekten onların katil olduğuyla yüzleşiyor gibi hissediyordum.

Korku, bedenimi tamamen ele geçirmek için kapıda bekliyordu. Kilit zorlanmaktan güçsüzleşmişti, bir iki darbe sonra parçalanarak beni savunmasız bırakacaktı. Kapının hemen ardında, tüm gücümle kapıyı tutmaya çalışıyordum ama artık benim de gücüm kalmamıştı.

Artık bitsin istiyordum, her şey yeni başlamış gibi hissettiriyor olsa da.

"Pişmanlığın nasıl bir his olduğunu gördünüz fakat," Daha önce hiç duymadığım bir ses konuştuğunda, cümlelerin tanıdık olduğunu düşündüm. "Kalbinize işlemedi."

Deeper KTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin