Bölüm 41

8.5K 830 2.9K
                                    

Bu bölüm geceye doğru okunması gereken bir bölümdü bizce, sözümüzü tutmak istedik ama etkileyiciliğin kaybolmaması daha ağır bastı. Bolca yorum yapıp bu bölümle ilgili düşüncelerinizi belirtirseniz mutlu oluruz :)

Son paragrafa da karakterler ile ilgili ne düşündüğünüzü ister uzun ister kısa, hiç fark etmeden yazarsanız muhteşem olur. Hatta tadından yenmez.

Son olarak bu bölümün vote sınırının +450 olduğunu söyleyelim, emeklerimizin karşılığını almayı istememiz lütfen sinirinizi bozmasın. Açıkçası okuyucumuz az zaten diyip üzülüyorduk ama bir günde 400 vote sınırını doldurmanız baya şaşırtıcı oldu bizim için. Diğer bölümlere oy vermek istememenize baya üzüldük aslında. Neyse uzun lafın kısası inanılmaz emek veriyoruz. Oy veren herkese şimdiden kocaman teşekkürler ♥️

Taehyung'un Anlatımından
'Bugün, yaşamak ölmekten daha ağır geliyordu.'

Ben, bu acıyla doğmamıştım.

Hatırlayabildiğim çocukluğum, geçmiş senelerim; eminim, ben bu acıyla doğmadım.

Ama niye bu acı benim varlığımdan bile eski hissettiriyordu? Kalbimden, ruhumdan, düşüncelerimden çok daha eski. Sanki devamlı benimleydi, o kadar çok yanımdaydı ki onsuz olmayı bile unutmuştum.

Neyden oluştuğunu da unutmuştum. Kaybetmekten mi, ihanetten mi yoksa düştüğüm her hataya tekrar düşmekten mi?

Belki de hepsinden.

Gece, karanlığını şehrin üzerine örtmüş ve uyku denilen yok oluş önizlemesi çoğu insanı sarmış olmalıydı. Ben ise geçen zamana rağmen, hala buradaydım. Bir gece vakti gözlerim kendiliğinden açılmıştı, ruhum dışarı çıkmak istiyor gibi kalbimi zorluyordu ve uyanıktım işte.

Sanki hayat bana yok olmamdan başka bir şans vermiyordu.

Çünkü deniyordum, her gece huzurlu bir uykuya yatmayı. Her sabah, tüm boğucu düşünceleri kafamdan silmeyi ve etrafımda ne yaşanıyorsa, o ana ait olmayı. Hiçbir zaman olmuyordu, gözlerim hemen bir boşluğu buluyordu ve kalbim, kocaman bir boşluk olduğunu hatırlatırcasına şiddetli atışlarla beni oraya çekiyordu.

Sessizlik, sahip olduğum tek şeydi.

Kırılmış kalpler, ses çıkarmıyordu. Tıpkı benim kalbim gibi, kendi kalbinin bile sesini duymadığın bir boşlukta diğer sesler de yok oluyordu. Sonra, alışıyordun. Çünkü sessizlik, kalbini yerinden sökebilecek o acıyı besleyen kelimelere sahip değildi.

Acı, zihnimin en derinlerine yerleştiğinden beri krallığını ilan etmişti. Görkemli tahtı sarsılmazdı, alaycı bir ifadeyle yerleştiği yüksek tahtan beni izliyordu. Dene, diyordu. Bir kez daha dene, çünkü sen daha fazla acı çektikçe ben daha güçlü olacağım.

Şimdiye kadar hiç yanılmamıştı.

Mermer zemine, çıplak ayaklarım değerken, derin bir nefesi içime çektim. Üzüntü, artık evim gibi hissettiriyordu. Acının krallığında benim de küçük bir kulübem vardı, tamamen griye boyanmış duvarları ile bana tanıdık gelen her şeyi içinde barındırıyordu.

Zamana inat, oradaydı. Geçen zaman duvarların rengini bile soldurmuyordu, o küçük yapı öylece beni bekliyordu. Acı benimle alay ederken, üzülüyordum ve üzüntü, benim evim oluveriyordu.

Ben, yaşamak isterdim.

Tüm geçmişimi silebilsem, anılarımı dev bir çöplüğün içinde kül edebilsem; ben yaşamak isterdim. Başka bir hayatta, ben yaşamak isterdim. Ama bu hayatta değildi, belki de hiçbir hayatta değildi. Bazı bünyelere yaşamak uymuyordu.

Deeper KTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin