Lera'nın Anlatımından
"Acının krallığı..."İnsanların korku dolu bağırışları karanlık odayı dolduruyordu.
"Buradan çıkmamız lazım!" diye bağıran bir erkek sesi diğer sesleri bastırdı. "Kang Chul, ses ver! Arka kapıyı aç hemen!" Bir süre seslerin arasından onun sesini duymayı beklediler ama Kang Chul'den ses gelmedi.
Çünkü Taehyung ile gittikten sonra geri dönmemişti.
"Kang Chul!" diye tekrar şansını denedi sesin sahihi, diğerleri ise çoktan "Elektrikler gitti, az sonra burada hepimiz boğulacağız!" diye bağırmaya başlamıştı.
"Sakin olun, hep beraber hareket edersek hiç birimiz dışarı çıkamayız!" demişti biri de ama can havliyle kimsenin onu dikkate almadığı belliydi.
Bir izdihamın ayak seslerini duyuyordum, bu odadan koridora çıkan kapıdan insanların çıkmaya çalıştığını tahmin etmek zor değildi.
Taehyung'un beni bu odanın arkasındaki, rahatsızlandığı gün çıkarıldığı kapıya götürdüğünü hiçbir şey görmesem de ayırt edebiliyordum. Hatta biliyordum. Her şeyi biliyordum ama nereden biliyordum?
O kapının hep kilitli olduğundan emindim, biz karanlıkta o kapıya yöneliyorduk ve ben kapının açılacağından da emindim. Çünkü biliyordum, üstüne su dökülmüş bir kağıt parçası gibiydi zihnim ama ben mürekkep dağılmadan önce yazılan her şeyi okumuştum.
Bir anahtar sesi, dönen kilidin insanların sesine karışması ve kapının aralandığını yüzüme temiz hava çarpması ile algılamam. Hepsi arka arkaya olmuştu, şimdi ciğerlerimin neredeyse unuttuğu saf temiz havayla doluydu ve toprak zemine adım atmıştık.
Kapı Taehyung tarafından tekrar kapatılarak kilitlendi, diğer insanlar yangınla baş başa, tek kapıya mecburdu tekrar.
Ağzımı bile açmıyordum, Taehyung'un derin nefesler alıp verdiğini duymuştum ve daha sonra da dar bir koridorda koşmaya başlamamızın üstünden birkaç saniye geçmişti ki, sesini de işittim. "Yoongi bizi bekliyordur, acele edelim."
Yoongi bizi bekliyordu, ama nasıl bekleyebilirdi?
Taehyung'la beraber koşuyordum ama meşalenin aydınlattığı yerde gördüğüm tek şey olan toprak zeminin yerini, zihnimde beliren diğer biz aldı.
Cam duvarın benim odamda kalan tarafında yan yana oturuyorduk. Taehyung bana "Sabırlı ol," demişti. An, çok netti. Kim Hyeri ile ilgili saçmalıklarını duyduktan sonra, gri odadan odamıza getireli birkaç saat olmuştu.
Karşımda duran Lera hayal kırıklığı ile yatağa uzattığı ayaklarını seyrediyordu. Hisleri tanıdıktı, düşünceleri ise silik. "Bunu bir daha konuşmaya fırsatımız olmayabilir, bu yüzden iyi dinle Lera." dedi gri odadan çıkmış olmasına rağmen gayet iyi görünen Taehyung.
"Onları kandırmak için bir fırsat kolluyordum, salaklıkları ile bu fırsatı ayağıma kadar getirdiler. Bunu kaçıramayız çünkü son şansımız olabilir," dedi fısıldarken. Duyulmasından korkuyor gibi "Ablamın onlardan olduğuna dair söyledikleri yalan kafamı karıştırmış gibi davranacağım bir süre, buna onların inanması kadar senin de inanmış gibi yapman önemli Lera." diye devam etti.
"Nasıl yani?" diyordu karşımdaki Lera, tıpkı koridorda Taehyung ile koşan Lera gibi. "Kafan karışmamış mıydı zaten?" diyordum şüpheyle.
"Kendimden bile şüphe ederim Lera," dedi çok net bir sesle. "Ama ablamdan etmem. Benden bile bir cani olur ama ondan olmaz."
Küçük bir çocuğun, ablasına olan sadakati karşımdaki Lera'nın yüzüne bir gülümseme olarak yansıyordu. Sıcacık, güven dolu bir his kalbini kaplıyordu. "Ama onların beni arasına alması için, yeterince kafam karışmış gibi davranmam lazım. Öylece inandım dememe ne Eunbi inanır, ne de diğerleri. Herkesi kandırmamız lazım," dedi kendinden emin bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deeper KTH
Fanfiction*Tamamlandı.* Hayatından vazgeçmiş, belki de doğduğu günden beri hiç yaşamamış bir çocuk. Pes etmekten ve vazgeçmekten delicesine nefret eden, oldukça deli bir kız. Bir daha yaşayamayacağını düşünen o çocuğun kapısını, yaşamın kendisi kadar renkli...