"Leydi Serena, sana özel dersler verecek. Her sabah saat dokuzda kahvaltıdan sonra birlikte olacaksınız. Oturup kalkmayı bir Lord'un bu yaşına kadar öğrenmesi gereken her şeyi, ülke selamlamasına kadar öğrenmen gerek." dedi Kraliçe yanındaki kadını işaret ederek. Kadın soğuk yüzü mahkeme duvarından farksız oklava yutmuş gibi dimdik ve omuzlarında çengel varmış gibi gergindi. İlk gördüğüm an kadından nefret etmiş olsam da sesimi çıkarmadım." Mecbursun Şimşek Çocuk, bu rica değil." dedi sanki ciddiyetini anlamamışım gibi.
Başımla onayladım ama hala bana ters ters baktığını görünce, "Emredersiniz majesteleri." dedim kendimden iğrenerek. Bu kadına saygı duymak filan istemiyordum. Beynime yaptığı şeyler hala ona baktığım an canımı yakıyırken üstelik. Sanki beynimin kıvrımlarında dolaşan topuklu ayakkabılarının sivri uçlarını hissediyormuşum gibi.
" Güzel. "dedi kırmızı boyalı dudaklarını şeytanca kıvırarak." Öğle yemeğine kadar Serena ile birlikte olacaksın. Sonra soylu Leydiler ve omega Lordlar ile birlikte bize öğle yemeğinde katılacaksın. Öğle yemeğinden sonra ise antrenmanlara katılabilirsin. Yaralayıcı olmadığı sürece tabii." Serena'ya yandan bir bakış atıp sustuğunda ne demek istediğini anladım. Kızıl kanını kimse görmesin diyordu yani.
"Nasıl isterseniz majesteleri." dedim yeniden başımı eğerek.
"Anlaştığımıza sevindim tatlım. Şimdi odana çekilip dinlenebilirsin." diyerek beni kışkışladığında içimden şükrederek kraliçenin çalışma odasının kapısına yürüdüm ama çıkmak üzereyken bana seslenmesiyle elim kapı kolunda duraksadım.
"Bir de, odana bir boyunluk bıraktım. Onu tak ve ne olursa olsun çıkarma canım."
Dişlerimi sıkıp omzumun üzerinden ona kısa bir bakış attım. Kapıyı tutan elim kaskatı kesilmişti ama yaşamak istiyorsam ters bir tepki vermemeliydim. Yine de onaylayacak gücü kendimde bulamadığından kapıyı bir hışım açıp kapıdaki muhafızlara hiç bakmadan yeri döven adımlarla uzaklaştım ordan.
Boyunlukmuş, götüm. Ne hakla beni kıstlayabilirdi? Omega olabilirdim. Mühür bölgemi kendim koruyamayacağım anlamına gelmiyordu bu? Hem ne hakla bana iznim olmadan, biri dokunacaktı? Bu resmen ben damızlığım deyip gezmek olacaktı. Ne iğrenç!
"Tüm fırtınaları üzerine topluyorsun. Ağır ol." Diyen sesi duyduğum an tüm sinirimden irkilir gibi sıyrıldım. Bakışlarımı kaldırdığında Kuzey'in çatık kaşlarla yumruk olmuş ellerime baktığını gördüm. Ellerimi hafifçe kaldırdığımda ben de üzerindeki mor kıvılcımlar görmüştüm.
Gözlerim irileşti. Benim küçük şimşeğim işte yine gelmişti.
"Niye bu kadar sinirlisin?" dedi Kuzey yeniden. İlgiyle gözlerime bakıyordu.
"Önemi yok. Gümüş zırvalıkları." dedim ve dediğim an pişman oldum. Bir gümüş Prensine söylenecek şeyler arasında değildi çünkü. Ama Kuzey söylediğim şeye güldü.
"Kolay sinirleniyorsun." dedi dalga geçerek. "Ama güçlerini kontrol edemezsen bileklerine ve boynuna sessiz taş takarlar. Hala kraliçenin bunu yapmamasına bile şaşırıyorum ama kendine hakim ol, iyiliğin için."
"Sessiz taş da nesi?" dedim kaşlarımı büzerek.
"Yeteneğini etkisiz hale getiren ve zindanlarda kullandığımız özel bir maden. Tanışmak istemezsin." dediğinde ürperdim.
"Bunu yapabilen gümüşler var sanıyordum." dedim mırıldanarak.
"Elbette yeteneği, sessizleştirmek olan gümüşler var. Mesela antrenman hocamız Dora, tanışacaksın. Ama zindanlardaki mahkumları zapt etmesi zor olurdu değil mi?"
"Korkunç." dedim engel olamayarak. Tamam şimdiye kadar gücüm ve ben sessizlik içinde yaşamış olabilirdik ama yeni sahip olduğum bu mucizeyi birinin baskılaması fikri hiç hoşuma gitmemişti.
"Sana odana kadar eşlik edeyim." dedi Kuzey benim endişelerimi fark etmiş gibi konuyu değiştirerek.
"Leydi Elisa'ya yapsan aynı centilmenliği daha anlamlı olur." dedim lafımı sakınmayarak. Aynı zamanda odamın bulunduğu yöne doğru büyük saray holünde yürümeye başlamıştım. Kuzey de takip ediyordu.
"Onun yanından dönüyordum tam da." dedi.
Ona yandan bir bakış attım ve geri önüme dönerken homurdanmamak için zor tutmuştum kendimi. "İyi." dedim sadece.
Kuzey güldü. Bunun neresi komikti bilmiyordum ama neşeli olmadığımı biliyordum. Ters bakışlarla önüme bakarken ellerim yeniden yumruk oldu. Halbuki konuyu ben açmıştım.
"Sabah kokunu bu kadar net almıyordum." diyerek sessizliğimi bir kez daha bozduğunda Kuzey, anında durdum. "Omega kokundan bahsediyorum. Feramonların güçlenmiş gibi."
"Bu imkansız." dedim kaşlarımı çatarak. "Her sabah baskılayıcı alırım. Ayrıca feramonlarımı çok iyi saklarım."
"Bu gardenya ve kiraz çiçeği kokusu senden gelmiyorsa başka nerden gelebilir?" dedi Kuzey.
Kaşlarım çatıldı ve gerginliğim arttı. Çünkü feramonlarımı doğru tarif ediyordu. Barış, böyle koktuğunu söylemişti bir kaç kez, bu yüzden biliyordum yani.
"Bu ne demek?" dedim kararsızca. "Olmaması gerek. Acaba yeteneğimle mi ilgili? Ne yapacağım şimdi?"
Kuzey endişeli ifademde gözlerini hızla gezdirip kolumu yakaladı ve odama kadar yürüttü. Kapıyı açıp beni içeri sokarak ardımdan da o girdiğinde konuşmak için daha iyi bir ortamda olduğumuzu düşünerek rahatladım ama aklım hala karışıktı. Bu daha önce başıma gelmemişti. Doğru düzgün kızgınlığa bile girmemiştim.
"Omegalar alfalar kadar iyi gizlenemez, kendine yüklenme." dedi kızıl gözleriyle yumuşakça bakarak. Omuzlarıma elleriyle hafifçe dokundu. "İlaçla alakalı bir sorundur."
"Ya değilse?"
"Önemli değil. Bir yolunu buluruz. Ama bir ihtimal kızgınlığa giriyor olabilir misin?" diye son cümleyi çekinerek sorduğunda şaşkınca ona baktım. Çünkü yanakları da beyazlamıştı, utandığı için.
"Hayır." Dedim bakışlarımı kaçırıp omuz silkerek. Elleri hala omuzlarımdaydı ve sıcak teması tuhaf hissettiriyordu. "Daha önce hiç.."
"Hiç ne?" dedi ama cevap beklemeden cümlesi yarım kalmış gibi birden geri çekildi. Ortamın elektriği bir anda değişmiş ve havada süzülen bariz bir gerginlik bir anda yoktan var olmuş gibi kasıntıydık.
"Ne, kızıl kanım diye fahişe miyim sanıyorsun?" diyerek çirkefliğe vurdurdum ama yanaklarım kıpkırmızıydı ve beni ele veriyordu.
"Öyle demedim." diye kekeledi ilk defa.
"Tamam çık odamdan." dedim sinirle. Niye böyle olmuştu bilmiyordum ama kendim halledebilirdim.
Kuzey bakışlarını kaçırdığı yerden bana çevirdi hızla. Kan kırmızı gözleri göz bebeğini yok etmiş ve çağlayan bir ateş varmış gibi ışıltılıydı. Değişen gözlerinden ürkerek bir adım geri attım. Şimdi tüm odada yalnızca kendi feramonlarımın kokusunu değil bir de onun baskılayıcı ardıç ağacına benzeyen odunsu ve ağır feramonları da duyulmaya başlamıştı.
"N-ne yapıyorsun?" diye kekeleyerek şaşkınca sorduğumda bir yandan da kokusunu solumamaya çalışıyordum çünkü her soluduğumda içimden bir şey kopuyormuş gibi karnım kasılıyordu. Bacaklarımı birbirine bastırma isteğimle utançla kıvrandım.
Ne olduğunun yeni farkına varan Kuzey, feramonlarını bir anda dindirdi ama benim pasif kokum şimdi daha da artmış gibiydi ve lanet olsun ki ıslak hissediyordum. Artık inkar edemezdim.
"Özür.." diye usulca ve çekingence başlayan cümlesini böldüm.
"Sahiden kızgınlığa giriyorum. Ne yapacağım?"dedim dehşetle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...