"İstediğin her şeyi sorgulamadan, sorun çıkarmadan kabul edeceğim." dedim yüzümde mimik oynamadan bomboş gözlerle insan kalabalığın izliyorken.
Güney, ona konuştuğumu anlayarak biraz bana yaklaştı daha iyi duyabilmek için. Zaten yakındı ve elimi yarın yokmuşçasına sıkı sıkıya tutuyordu ama, neyse..
"Bunu zaten biliyorum." dedi güler gibi.
Alt dudağımı sinirle dişledim. Yoksa ağlayacaktım. Başım dönüyordu stresten. Ve günlerdir aç olduğumu düşünürsek midemin bulanması da normaldi. Kendimi kaybetmekten ve yığılıp kalmaktan endişe ediyordum son bir kaç dakikadır.
" Senin bir halt bildiğin yok." dedim küçümsercesine. Bakışları bana döndü fakat ben ona bir saniyeliğine bile bakmadım. Öylece arenanın girişini izliyordum.
Biliyordum işte.
Ne kadar ertelesem, inkar etmeye de çalışsam Kuzey'i buraya getirecekti. Kuzey güçlüydü, kendini koruyabilirdi de emindim fakat karşısında bir mıknatıs, bir nympa ve bir telki varken hiçbir şey yapamayacaktı. Kendini savunmasına izin dahi vermeyeceklerdi.
İstemesem de gözlerim doldu yeniden.
"Kendini savunmasına izin ver." dedim fısıltıyla. Pes etmiştim. Daha fazla güçlü kalmamıştım o an. Bütün gururumu ezmiştim saniyeler içinde. Çünkü zaman yaklaştıkça korkum ve endişem büyüyordu.
Kuzey'in ölmesine dayanamazdım.
Yapamazdım.
"Lütfen, Güney." dedim günler belki aylar sonra adını içten bir şekilde teleffuz ederek.
Buğulu bakışlarımı yüzüne çevirip boştaki elimi de birleşik ellerimizin üzerine kapattım.
"Lütfen izin ver, gitsin. Hiçbir suçu yok biliyorsun. Yapma." dedim. Yalvarıyor olmaktan gocunmaz aşamasını çoktan almıştım. Elimdeki tek çare buydu.
Güney öylece yüzüme baktı. Tepkisizliği her saniye daha çok canımı sıktığında akmakta olan burnumu çekip" Söyledim, ne istersen yapacağım. İtiraz etmeyeceğim. Her şeyi.. Lütfen. "
Gözlerimden akan bir yaş Güney'in eline damladı. O an avucumun içindeki elini elektrik çarpmış gibi telaşla çekti elimden.
Şaşkınca baktım. Ve ağlamam ben farkında olmadan şiddetlendi.
Yalnızca Güney'e bakıyor, ikna olmasını bakışlarımla sağlayabilirmişim gibi bir saniye olsun gözlerimi ayırmıyordum. Fakat insanlar arenaya dikkat kesilmişti çünkü cellatların isimleri bir bir telaffuz ediliyordu o sırada.
Boğazım düğümlendi.
"Güney.." diye fısıldadım.
"Ve hain eski prens Kuzey Alazoğlu." diye tüm arenada yankılanan tükürür gibi telaffuz edilmiş isimle gözlerimi yumdum sıkı sıkı. O andan kaçabilirmişim gibi.
"Senden nefret ediyorum." dedim içimden geldiği gibi son kez. "Son nefesime kadar da nefret edeceğim."
"DURUN!"
Kapalı gözlerim şokla açıldı.
"Durun dedim!" Güney ayağa kalkmış ve tüm gürültüyü şiddetli sesiyle ustura gibi tek hamlede kesmişti.
Nefesimi tuttum. Pes etmesini, vazgeçmesini beklemiyordum. Neredeyse inancım yitmek üzereyken müdahale edivermişti.
Güney'in dudaklarından çıkacak kelimeleri kalbim ağzımda beklerken birden onun şiddetli sesinden çok daha farklı bir ses düştü salonun ortası, birden. Bomba gibiydi.
Bu anı bir kez daha yaşadığımızı ani bir şekilde fark ettiğimde salon çoktan kırmızı peçeli bir çok silahlı insan tarafından işgal edilmişti. Silah sesleri ve daha niceleri ile bir anda ortalık yangın yerine dönüvermişti.
İsyancılar yeniden ortaya çıkmışlardı.
Şoka girmiştim.
Herkes kaçışırken ben uzak bir fanustan izliyormuşum gibi kıpırdamadan izliyordum.
Birileri ölüyordu. Bir şeyler.. Oluyordu.. Ama?
Kuzey?
Kuzey'i bulmam gerekiyordu.
Aniden aykalandığımda bir el belime dolandı ve beni kucakladı.
"Kuzey?" diye şaşkın bir heyecanla bakışlarımı beni kucaklayan bedene çevirdim fakat anında hayal kırıklığına kapılmıştım bile.
Güney'di.
"Kaçtı." dedi Güney ifadesizce. Benimle birlikte hızlı hızlı yürüyordu. Güvenli bir yere gitmeye çalışıyordu.
Kaşlarımı kaldırdım.
Yüzüme bakıp kaşlarını çatarak yeniden önüne döndü. "Sevgilin," dedi. "Kaçtı çoktan."
Yüreğim bir kuş gibi çırpındı sandım o an.
Öyle bir rahatlamaydı ki tarif dahi edemiyordum. O kaosun içinde her şeye rağmen kahkaha atabilecek kadar çok sevinmiştim.
Benim hala esir oluşumun hiçbir önemi yoktu.
Bir gün böylesine birine kapılacağımı söyleseler asla inanmazdım. Hele ki bir alfaya kendimi kapatırmak, hayal dahi edemeyeceğim bir şeydi. Fakat olmuştu işte.
Kuzey iyiyse, bana ne olduğunun bir önemi yoktu.
Güney gülümsememe göz ucuyla bakıp dişlerini sıktı. Ben ise o sırada bayıldım sanırım. Birden her yer karanlığa gömğlmüştğ çünkü, ve Güney'in kollarına bezden bir bebek gibi yığılmıştım.
***
"Bu omega," diyordu uzaktan bir ses. "Hamile majesteleri. Çok güçsüz kalmış fakat fetüs yine de sağlıklı hissediliyor."
***
Hadi bakalım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...