Kuzey sözlerinin ardından duygu ve zaaf belirtisi gösterdiği iöin pişman olmuş gibi aniden çekilmiş ve bir kez daha Güneye bakmaktan kaçınmıştı. Fakat ben görüyordum. Güney de ondan farksızdı.
Onları tanıdığım ilk gün, ikisi arasında farklı ve naif bir bağ olduğunu anlamıştım. Kuzey'in fevri yanını Güney tamamlıyordu. Güney'in stratejik eksikliklerini ise Kuzey kapatıyordu Kuzeyin kaba yanını Güney, Güneyin naifliğini Kuzey izliyordu. Bir madalyonun iki yarısı gibiydiler. Birbirlerinden farklı fakat yan yana geldiklerinde bir bütün gibi.
Aralarına giren bu acımasız ihanet ikisini de darmadağın etmişti apaçık. Fakat o halde Güney niçin susuyordu? İçimden bir açıklama yapması için sessizce yalvarıyordum ona. En azından Kuzey'in bundan sonraki yaşamında kalbini onarabilmesi için.
"Her zaman," dedi Güney kısık yenilmiş bir sesle. "Gösteriş yaptığını söylerdi annem. Senin hakkında o kadar çok şey söylerdi ki, benim abim olan sen ve kral olacak sen arasında seçim yapmak zorunda kaldım."
Ikimiz de sessizce onu dinledik. Kuzey hala ona bakıyordu fakat sanki benim bakışlarım da dayanamamış gibi arkasını döndü.
" İşin kötüsü, her şey için annemi suçlamak istiyorum. Beynimin içinde gezindiği tüm o zamanlar oraya ektiği kötü tohumların şimdiki bana sebep olduğunu düşünmek istedim ama.." Kısa bir sessizlik oldu. Sanki kararsız bir iç çekiş gibiydi. "Bilmiyorum. Her şeyi isteyerek yapmış olmam veya olmamam senin için bir şey değiştirecek mi? Benim için ikisi de aynı çünkü."
"O gittikten sonra... Yani annem öldüğünde rahatlamış hissetmem kötü mü?" Güldü kendi kendine fakat bu keyfi bir gülüş değildi elbette. Ona şuanda sarılmak istemem normal değildi fakat bunun da anne omega içgüdüsü olması normal karşılanabilirdi sanırım. "Neredeyse Arda'ya teşekkür edeceğim onu öldürdüğü için." dedi sahte neşeli sesiyle.
"Ama senin için durum farklı. Aptal gibi kendini suçlamayı bırak çünkü ömrün boyunca bunu yapacağını bilecek kadar tanıyorum seni. Babamı sen öldürmedin. Bıçak senin ellerindeydi ama ben sapladım. Sen değil."
Kuzey sanki bu lafla bir ültimatom almış gibi cama yapıştı ve sert bir yumruk attı. Cama bulaşan kana şaşkınlıkla ve endişeyle bakıp korkuyla nefes çektim." Kuzey, "dedim refleksle.
"Sana hiç sevgi veremedim mi ben?" dedi ani öfkesine rağmen iç sızlatan bir serzenişle. "Babamız bizden uzaktı, her zaman krallık bizden önceydi. Fakat biz.. Biz bir aile olamadık mı Güney? Benden tahtı istesen o saniye bırakırdım her şeyi. Uğruna bizden vazgeçtiğin şey bu mu?"
Bu benim bile kalbimi incitmişti konu dışında olmama rağmen. Ve sanırım Güney ağlıyordu sessiz sessiz. Onun, Kraliçenin elinde bir piyon olduğuna inanmak istiyordum ama bu tüm yaptıklarını haklı çıkarıyor muydu emin değildim.
Onu biz affetsek bile işlediği suçlar bir krallığı mahvetmiş ve yüzlerce insanı öldürmüştü. Ve bunun cezası idamdı. Bunu şimdiye kadar içimden bile dile getirmek istemeyişimin sebebi şuanda hissettiğim korkunç vicdana azabıydı.
Ama sanırım Güney de idam edilmek istiyordu. Ya da bir kabullenişti daha çok. Onun gözlerinde limana vardığı ilk andan beri gördüğüm o ifade gizlemeye çalıştığı vazgeçişti.
"Kuzey," dedim omuzlarını bükmüş sevgilime yaklaşarak elimi beline koydum incitmekten çekinir gibi. "Sanırım istediğin cevapları aldık. Gidelim." dedim. Onun da benim aklıma gelme bu soğuk kelimeyi şimdilik idrak etmesini istemiyordum. Veya bu anı dile getirdiğini görmek istememiştim.
Kuzey kızarmış gözlerini bana çevirmeden belindeki elimi tuttu. Kabuklaşmış parmak eklemlerini hissettiğimde kalbim şefkatle kasıldı.
Kapıdan çıkmadan önce "Umarım ikiniz de mutlu olmayı başarısınız." Dedi. "Yazık oldu, bebeklerle tanışmak istiyordum." son kez mırıldandı Güney.
Boğazıma bir kıymık batmış gibi hissettim. Bizi bu hale getiren ve bu kadar çok kötülük yapan adam için bu kadar üzülmem adil değildi. Kuzeyin elini daha sıkı tuttum.
***
Aradan iki gün geçmişti. Tesis tıparlanmıştı. Casus içinse Kuzey'in el altından bazı ipuçları bulduğunu ve en azından bir kaç şüpheliye ulaştığını biliyordum. Benim bikemin benim için tehlikeli olacağını söylediği için şimdilik müdahil oluyordum ama benim de artık öğrenmem gerektiğini düşünüyordum.
Bu arada bir çok kızıl, denziaşırı olmasına rağmen beni görmek için tesise geliyordu. Bu beklenmedik ilgi hoşuma gitmesi bir yana beni her seferinde şaşırtıyor da. Bu gidişle çok fazla kalabalık olacağını söyleyen komutan kibarca artık burdan gitmemiz gerektiğini de söylüyordu. Diplomatik ilişkiler için sarayda olmamanız gerektiğini ve alttan alttan ima ettiği evlilik veya daha özel mühürlenme mevzusunu da her karşılaşmamızda mutlaka geçiriyordu.
İnsanların bunu konuştuğunu biliyordum. Annem de bir kaç kez dile getirmişti fakat şu durumda benim de önceliğim bu olmamasına rağmen Kuzey'in bunu bilip bilmediğini merak ediyordum.
Belki de içten içe artık aramızda resmi bir şeylerin de olmasını istiyordum.
Tek başıma tamamladığım yürüyüşümün ardından odama dönerken saati biraz geçirdiğimi fark ettiğimde daha hızlı adımlar atarken bir yandan da kendi kendime kızıyordum. Düşüncelere fazla almıştım ki benim için getirelen şifacıyla olan görüşmeyi unutmuştum.
İkiz mevzusu ilk başta ikimiz için de inanılmaz gelse de Kuzey'le bunun imkansız olmadığına karar kılmıştık. Beklenmedikti ama düşününce Güneyin şu durumda yalan söyleme olasılığı da çok düşüktü.
Odaya giden merdivenlere ulaştığımda trabzanlara yaslanmış Poyraz'ı görüp hafifçe gülümsedim. Yanında Deniz de vardı.
"İyi sabahlar majesteleri." dedi beni fark edince Deniz, hafifçe eğilerek. Bu hitaba şaşırmıyorum artık çünkü artık ziyaretime gelen çoğu kızılın dilinde bu kelime vardı. Ayrıca alışmış ve sevmiştim de.
"Deniz, biz arkadaş sayılırız. Lüffen bana sadece Arda diyebilirsin." dedim yanlarına çıktığımda.
Deniz utangaçca gülümsediğinde masumiyetinin ve tatlılığının dayanılmaz olduğunu düşünmeden edemedim. Bakışlarımı ondan çekip Poyraz'a çevirdim ve onu da başımla selamladım.
" Siz, buraya bir şey için mi geldiniz acaba? "diye sordum ardından.
" Aslında evet. "dedi Poyraz." Tabii Deniz bebekleri de merak etti ama. Kuzey'le görüşmem gereken önemli bir konu var. "
Kaşlarımı merakla çattım." Ne ile ilgili?"dedim.
"Hepimizi ilgilendiren bir konu." dedi ciddiyetle. Burada bizden başka kimse yoktu ama yine de biraz yaklaşarak sesini alçalttı. "Şüphelenmeme yetecek bazı şeyler gördüm. Bilmeniz gerek."
Kuzey'e başından beri onların bize yardımcı olacaklarını söylerken haklı olduğumu biliyordum. Hiçbir şeyden haberleri yokken yardımcı olmak için buradaydılar yine işte. Umarım bu kez Kuzey'in önyargılarını kırmaya yeterdi.
Bu sırada az önce çıktığım merdivenlerden Kuzey göründüğünde istemsizce tuttuğum nefesi bıraktım ve ona döndüm. Bakışları önce bende sonra da biraz arkamda kalan ikilide gezindi ve yanıma gelip belime sarılarak "Nasılsınız?" dedi önce bana ve bebeklere. Ona gülümseyerek cevap verdiğimde "Ne yapıyorsunuz burada, bi sorun mu var?" diye sordu ardından.
"Kontrolden sonra konuşalım, içeride." dedim. En azından bir konunun bundan sonra nispeten çözüleceğine inanıyordum.
Ardından Güney yargılanacak ve bir sorun daha çözülecekti.
Peki ya bu kargaşanın içinde bizim ilişkimiz nereye gidiyordu? Sanırım bu da yeni bir sorundu artık, en azından benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüş Kraliçe - Omegaverse
Teen Fiction... [TAMAMLANDI] OMEGAVERSE ve fanmade kitabıdır. Yattığım yerde kıpırdanıp yavaşça gözlerimi araladım. Ve ilk gördüğüm şeyin Kuzey'in kuzgun karası saçları olmasını beklemiyordum. Gözlerim anında yuvalarından fırlayacak gibi açıldığında dün yaşad...