Episode 50

1.3K 133 23
                                    

Kuzey sorum üzerine bakışlarını üzerimden çekip boşluğa dikti. Gözlerindeki yansımalar görebiliyorum sanki o an, içinde yaşadığı kavgayı ve kaosu. Tutup bir bir bütün dertlerini yok etmek istesem dahi yapamazdım.

"Kuzey?" dedim, sesim kedi miyavlaması gibi usulca çıkıyordu şimdi. "Buna ihtiyacın yok mu? Neden yaptığını sormak istemiyor musun?"

"Gözünü hırs bürümüş, belli." diye cevapladı Kuzey asabice. Yine sessizliğe gömüldüğünde ele ele tutaşan parmaklarımızdan ötürü hafifçe elinin üstünü okşadım.

"Peki ya hesap sormak? Ona hesap soracak vaktimiz olmadı hiç."

"İçimden gelmiyor Arda." dedi yorgun gözlerini gözlerime çevirerek nihayet. "Onun bende bıraktığı hasar hiçbir zaman düzelmeyecek. Yapamıyorum. Ne onu ne de kendimi affedemiyorum."

"Sadece yüzleş." dedim anlayışla. "Tutsakken doğruları söyleyecektir."

Kuzey hala tereddütlüydü, zaten onu hemen ikna etmeyi beklemiyordum. Ama biliyordum ki onu bir kez olsun dinlemeyi isteyecekti. Affetmek için değil, daha sonra pişman olmamak için.

Aynı karnı paylaşmamış olsalar da onlar kardeşti. Birlikte büyümüş birlikte savaşmış birlikte gülmüşlerdi belki. Hiçbir şey yaşanmışlığı silemezdi.

Ben kalabalık ailemde kardeşlerimin çoğundan yoksun büyümüşüm. Bizim ailede dertler daha çok günü atlatmak üzerindeydi. Belki bu yüzden abilerimden daha çok kardeşim gibi Barış'ı görebilirdim. Bu güven duygu un paramparça olmasından önceydi tabii ama aynı şey başıma gelse, Barış'ı bir kez olsun dinlemeyi tercih ederdim.

"Seni Akın'a bırakayım." dedi Kuzey sonra. "Zorlanıyorsun, ayakta durma."

"Sen?" dedim.

"Amcam gelecek, onun için bir kaç şey ayarlamalıyım." dedi sıkıntıyla. Sonra canını çok daha fazla sıkan başka bir şey olduğunu belli edercesine bir bakış attı bana. Onu bir bakışından tanıyacak kadar ileri gitmiş olmam beni şaşırtmaya kalmadan sağı solu kontrol edip üzerime eğilerek kimsenin duymasını istemediğini belli edercesine fısıldadı. "Burada bir hain var." dedi. "Başta Kral için çalıştığını düşünmüştüm ama emin değilim. Çok daha başka bir şeyler dönüyor gibi. Bir an önce saraya dönsek daha güvende olacaksınız. Burası tehlikeli."

Kaşlarım çatıldı. "Güney için çalılmıyorsa, kim için?" dedim fısıltıyla.

"Gölbölgede savaştığımız diğer herkesten biri için.." diye cevapladı.

Bunun ne ifade ettiğini bilmiyordum çünkü orda neyle savaştığımızdan bi haberdim. Yeryüzündeki en güçlü ülkenin ve yönetim biçiminin yaşadığımız krallık olduğunu Leydi Sopa Yutmuşun derslerinde öğrenmiştim. Hiyerarşi ve omega haklarının bir nebze yüksek olduğu daha yaşanılası tek yer burasıydı. Hatta yeni dünyayı yöneten 3 krallık içinde omegalara yaşam hakkı sunan tek ülke burasıydı. Alfa alfa birlikteliklerinden daha az ama güçlü bebekler doğuyor olması onlar için yeterliydi.

Korkunçtu.

"Kuzey," dedim endişeyle ne diyeceğimi bilmeyerek.

"Sakin ol bebeğim, Henüz endişelenecek bir şey yok. Ama bir an önce iç savaşı sonlandırmamaız gerek. Onların ekmeğine yağ sürüyoruz çünkü."

"Tamam." dedim sakin olmaya çalışarak. Ama hormonların da etkisiyle çok hızlı paniğe kapılmış ve ağlama isteğiyle dolmuştum. "Yapalım hemen." dedim titrekçe.

Kuzey bana bakıp gülümsedi hafifçe. Elini saçlarıma daldırıp fazlasıyla uzamış tutmalarımı geri ittirerek okşadı şefkatle. "Dikkatli ol diye söyledim." dedi şefkatle. "Ağla diye değil."

"Biliyorum." dedim ama hala ağlamak üzereydim. Beni kendine çekip sarıldı. Ben de başımı yaslayıp beline dolandım hemen. Karnım bize engel oluyordu ama bu bizi rahatsız etmemişti. Aksine güzel hissettiriyordu.

Kuzey seslice güldü halime. Kendimi kontrol edemediğimi biliyor gibiydi. Bu onu dövme isteğimi uyamdırsa da şuan sevgiye muhtaç bir kedi gibi göğsüne sokulmuştum. Çünkü burası ihtiyacım olan her şeye sahip bir yuva gibi hissettiriyordu. Garip.

"Kimseye bahsetmemeliyiz bebeğim, tamam mı?" dedi beni yatıştırırken. Başımla onayladım. "Hadi şimdi Akın'a gidelim." yine başımla onayladım ama ikimiz de bir süre hareket etmedik.

***

Ertesi gün uyandığımızda biraz sancım var gibiydi. Bu yüzden Kuzey, amcası ve bir kaç kişiyle de daha görüştükten hemen sonra bekleyen işlerimi erteleyerek yanıma gelip benimle kalmıştı.

Bir doktor çağırmıştık. Bebek için yeterli ekipmanlar yoktu. Olanlar da hasar gördüğü gibi henüz tamir edilmemişti. Yine basit bir muayene usülü bir sorun görmediğini söylemişti. Sancının stresten kaynaklandığı ise açıktı. Kuzey yanımda olduğunda sakinleşiyor ve geçiyordu.

Bütün gün benimle birlikte uzanmıştı hiç sıkılmadan. Üstelik ben bile sıkılmıştım kendimden. Oysa kafamı dağıtmak için elimden geleni yapmıştı. Bazen geçmişten bahsetmiş ama daha çok gelecekten konuşmuştuk.

"Kış bahçesine küçük bir oyun parkı kuralım." dedi Kuzey. "Orayı sevmiştin."

"Saraydaki tek sakin yer orasıydı." dedim omuz silkerek. "Bir ağaç ev yapalım." diyerek fikir sundum.

"Onu biraz büyüdüğünde beraber yaparız diye düşünmüştüm." dediğinde istemsizce o anı hayal edip gülümsemiştim. Kuzey, ben ve minik, bir şeyler yaparken..

"İsim düşünmeliyiz." dedim. Ona minik ve bebek diye hitap etmeye sonsuza kadar devam edemezdik.

Kuzey sessizce bir kaç dakika düşündü. Ben sadece onun önerilerini bekliyordum. Aklımda hiçbir şey yoktu. Bir bebeğe isim vermeyi hayal edemiyordum.

"Bence buna onu gördüğümüzde karar vermeliyiz." dedi. Sonra saçlarımı okşayan parmakları duraksadı ve dalgın bir ses tonuyla devam etti. "Annem benim adıma öyle karar vermiş. Kuzeyde büyümüş. Ailesi onu kraliçe denemesi için getirdiğinde ilk defa büyüdüğü topraklardan uzaklaşmış. Bana baktığında orayı gördüğünü, evi gibi koltuğunu söylemişti. Hiç saraya ait hissetmezdi kendini."

Annesinden ilk kez bahsediyordu. Onun hakkında konuşmak yasaklıymış gibi davranırdı genelde. Ki sarayda yeni kraliçenin huzurunda bunun konuşulması bir nevi yasaktı da. Yeni kraliçe saraya çok ani gelmişti. Kuzey annesinin yasını bile tek başına üstlenmek zorunda kalmıştı.

Ama o Prensti. Annesinden bahsetmek en doğal hakkıydı fakat bunu ilk defa yapıyordu. Ve annesinden bahsederkenli ses tonu, içimi ezmişti. Onu ne kadar özlemiş olduğu yalnızca ses tonundan bile anlaşılıyordu.

Dayanamadım ve saçlarımda durağanlaşan parmaklarını parmaklarıma dolayarak elinin üzerine bir öpücük bıraktım. İfadesini dağıtıp bana gülümsemeye çalıştı fakat gözlerindeki hüzünü ve özlemi silememişti.

"Öyle yapalım." dedim destek verircesine gülümseyerek.

İkimiz de sessizce uzandık bir süre. Sonra düşüncelerim daha farklı şeylere kaymaya başladı. Onun parmakları arasında duran tombul beyaz parmaklarıma, hafif kilo aldığım için şişkinleşen bileklerimde ve kollarımda gezinen bakışlarım bacaklarımda ve en son şişkin karnımda durduğunda gözlerim doldu.

"Kuzey," dedim burnumu çekerek.

"Efendim güzelim." dedi sakince. Aslında sesi bu defa biraz sıkılgandı çünkü peşinden neyin geleceğini biliyordu. Bu ara bi kaç kez aynı sebepten ağlayıp duruyordum çünkü.

"Ben şişman oldum." Ve ağlamaya başladım.

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin