Episode 12

3.7K 363 29
                                    

Kuzey'in söylediklerinden sonra bariz şekilde aklım karışmıştı. O an gözlerime bakışı aklımdan bir türlü silinmiyordu özellikle. Farklı tarafları da tutsak ve belki iki düşman da olacak olsak yine de onunlaymışım gibi tuhaf hissettiren bir durumdu bu. Yanlıştı, olmaması gerekiyordu fakat çoktan geçilmemesi gereken bir sınırı aşmış gibiydik.

"Surat asmaya devam etmemelisin."diyerek kibarca uyaran Güney olmasa sonsuza kadar düşüncelerimde kaybolacak gibiydim. Onun sesiyle sıyrılmış ve antrenman odasına geri dönmüştüm, daldığım yerden.

Bütün saraylı gümüş çocukları bu eğitimi küçük yaşlardan itibaren alıyorlarmış. Birbirlerine karşı düellolar yapıyor ve güçlerini kanıtlıyorlarmış. Henüz Dora dedikleri antrenör gelmediği için herkes gruplar halinde bir köşeye dağılmış ve muhtemelen benim hakkımda dedikodu kazanı kaynatıyorlardı. Öyle ki bazıları, mesela Elisa, duyamamam için sesini kısmıyordu bile.

Yanındaki, derslerden öğrendiğim kadarıyla Nympalardan, Su ve diğer yanındaki ise henüz gücünü tam anlayamasam da sanırım ışığı bükmek ve görünmez olmak gibi bir şey olan İris vardı. Her fırsatta Elisa kadar bana nefretle bakıyordu. Su biraz zararsız bir tip gibiydi ama İris en az Elisa kadar ürkütücüydü. Kahvaltılarda karşılaştığım büyükkannesi de aynı şekilde bana korkunç geliyordu.

İris'e dik dik baktığımı fark etmeden onun hakkında düşünedururken birden antrenman odasının kanatlı kapısı gürültüyle açıldı. Ve odaya giren siyah pelerini bir ninja gibi giyinmiş olan tahminen Dora, kara bir felaket gibi odaya girdi. Odadaki sesler kesilip de üzerime bir ağırlık gibi görünmez bir battaniyenin örtüldüğünü hissettim sanki.

Güney, onun güçlerimizi birbirimize zarar Vermememiz için baskıladığını söylemişti ama bunun böyle bir his olduğunu tahmin edememiştim. Çaresizlik gibi bir şeydi. Kendimi bağlanmış ama kışkırtılmaya devam edilen bir hayvan gibi hissediyordum şimdi.

"Oyun bahçesinde değiliz toplanın." dedi girer girmez Dora. Ellerini arkasında birleştirmiş dimdik yapılı vücuduyla ve o sessiztaş gözleriyle bilgece tepeden bizi izliyordu. Hemen peşinden giren Kuzey, onun bir adım arkasında duruyordu ve ikisi arasında çok az bir boy farkı vardı. Yine de Dora, sanırım gördüğüm en uzun adamdı.

Gümüşler birer adımda hizaya girip bir ip gibi karşısında dikildiklerinde Güney yanımda durup bizim gitmemiz gerekmediğini fısıldamıştı. Ve o an keşke sıraya biz de girseydik diye düşündüm çünki şu an rahatsız hissediyordum. Dışlanmış gibi.

Dora'nın gözleri kısaca bizim tarafımıza dönüp de benim üzerimde baştan aşağı kısaca dolaştığında rahatsızca kıpırdanmaktan fazlasını yapamamıştım.
Neyseki üzerimde fazla durmamıştı da derin bir nefes alabilmiştim.

"Evet, ilk meydan okumayı çembere alabilir miyim?" dedi kibar bir soru kalıbıyla ama hiç de kibar olmayan sert bir ses tonuyla.

Merakla başımı Güney'e çevirdiğimde onun ilgisizce izlediğini gördüm. Ona baktığımı fark etti ama görünmez sorumu cevaplamak yerine başıyla küçük bir işaret yaptı. Gösterdiği yere baktığımda cam bir fanus gibi görünen ve çemberden kasıtlarının bu olduğunu anladığım alanı gördüm. Aslında başından beri merak ediyordum ama bu amaçla kullanılması sürpriz olmuştu.

Gümüş çocuklar arasında bir hareketlenme olduğunda bakışlarımı yeniden sıraya çevirdim ve Nympa kızı Su'yun bir adım öne çıktığını gördüm. Ellerini kibar bir şekilde önünde birleştirmiş ve "İzniniz olursa Lord Dora, sevgili Prens Güney'e meydan okumak istiyorum." demişti.

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdığımda, Güney tepki vermeden çoktan oraya doğru ilerlemeye başlamıştı bile. "Kabul ediyorum." dedi sakince.

Dora ikisi üzerinde fazla düşünmemiş ve başıyla onaylayarak onları cam fanusa yöneltmişti. Sıraya girmiş diğer Gümüşler de bir çember halinde fanusun etrafını sararken ben deli gibi nefesimi tutmuş şaşkınlıkla köşeden izlemeye devam ediyordum. Bu sırada Kuzey, gelip yanımda durdu.

"Sizce avantaj kimde?" diye sordu Dora grupta gözlerini gezdirerek.

Ateş ve su, diye düşündüm. Avantaj kimdeydi?

Çoğu gümüş çocuk, "Ateş," diye hep bir ağızdan haykırdığında irkildim. Özellikle Kuzey yanımda, "Su," diye fısıldarken.

İstemsizce ona döndüğümde "Eğer akıllı davranmazsa çoktan kaybetti bile." dedi Güney'i kastederek ve ben şaşırdım.

Çünkü içten içe ateşin daha güçlü olduğunu düşünüyordum.

Bakışlarım ilgiyle fanusun içerisindeki ikiliye döndüğünde nefesimi tutmuş ve ısınma turlarını izlemeye başlamıştım. İkisinin üzerindeki baskılayıcı gücü Dora kaldırmış olmalıydı ama her halükarda tetikte beklediğini görebiliyorum. Bu beni biraz olsun rahatlatırken yavaş yavaş birbirlerine saldırdıkları gördüğümde yeniden gerginleşmiştim.

Su, avuçları içinde topladığı yeşil suyu korkunç bir hızla Güney'in üzerine savuruyor ve ona buharlaştırabilmesi için zaman tanımamaya çalışıyor gibiydi. Ama Güney başarıyla savuşturuyordu. Şuanlık defansta gibi görünüyor olsa da Su'yun çabuk yorulacağını fark ettim. Bu da demek oluyordu ki durumun tersine dönmesi an meselesiydi. En son Su, geniş bir çember oluşturup bunu Güney'i boğmak için kullanacak gibi görünürken derin bir tsunami dalgasını andıran geniş bir dalga oluşturup Güney'e fırlattığında yerimde sıçradım. Kızın yorgun olduğu belliydi. Sadece son hamlesini yapmış gibiydi.

Güney beklemediğim şekilde yüksek bir ateş çemberiyle kendini koruduğuna ve bütün su kaynar buharlar çıkararak uçtuğunda tuttuğum nefesi bıraktım. Ama bu defa da Güney kızı köşeye sıkıştırıp gittikçe daralan bir ateş çemberine aldığında kulaklarımın heyecandan uğuldadığını hissediyordum.

Su ateşle baş edemiyormuş gibiydi ve Güney'in dudaklarında çoktan bir zafer gülümsemesi vardı. Avını kıstırdığını bilen ve çoktan kazanmış bir avcı gibiydi.

Ürkütücüydü, ilk defa.

"Bu bir tuzak." dedi yeniden yorumda bulunarak Kuzey. "Kaybetti."

"Evet Su," dedim. "Kaybetti."

Derdi neydi tanrı aşkına. Bu durumda bariz bir şekilde Güney kazanmıştı. Su'yun ne kadar yorulduğu ve bıktığı ortadaydı üstelik.

Arenadaki ateş çemberi yükseldi, daraldı daraldı ve neredeyse Su'yu hapsetti. Ben bitirmek için tam olarak neyi beklediklerini düşünürken "Pes ediyor musun?" dediğini duydum Kuzey'in. Ah, demek olay buydu.

Kuzey ateş çemberinde boğulmak üzere olan kıza bir kaç defa sordu ama cevap alamadı ve en sonunda sıkılmış gibi görünürken göz alamayacak kadar büyük bir hızla ateş çemberinin patladığını sonra barajdan boşalıyormuş gibi tazyikle savrulan suyun Güneyi fanusun camına fırlattığını gördüm. Öyle sert çarpmıştı ki ben bile acıyla yüzümü buruşturdum. Endişeyle yerimde sekip ilerleyecekken Kuzey kolumu tuttu.

"Pes ediyor musun?" diye sordu Su keyifle yerde çırpınan Güney 'e.

O an sınıftaki tek nefesini tutmuş kişinin ben olmadığımı fark ettim. Herkes biraz şaşırmış ve sanırım Güney' i ayıplamışlardı. Avantaj ondayken kaybettiği için onu iki dakikada beceriksiz olarak yaftalamaları bana garip gelmedi.

Güney'in yüzündeki anlaşılmaz ama tiksinti dolu o ifadeyi bir saniyelik de olsa gördüm o an. Sonra, "Pes ediyorum." demişti boğuk boğuk gelen sesiyle.

Ve Kuzey, beni bırakıp fanusa koşarak kardeşinin ıslak bedenini omuzlayarak ordan çıkmasına yardım etti. İkisinin omuz omuza köşedeki banklara ilerlediğini gözlerimle takip ederken diğerlerinin dikkati çoktan Su'yun üzerindeydi.

"Tebrikler Leydi Su," dedi Dora. "Güzel taktikti. Prens Güney'in bunu fark edecek kadar savaş stratejisi biliyor olmasını umuyordum." diyerek iğnelemesine kaş çattım. Ama benden başka kimse üzerinde durmamış gibiydi. Öyle ki Dora, "Sıradaki?" dediğinde Elisa hemen bir adım öne çıkmıştı.

"Lord Boran'a meydan okumak istiyorum." dedi şirin görünmeye çalışarak. Ve benim olayı idrak etmem biraz zaman aldı. Tüm bakışlar bana dönmüşken gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi donmuştum. "Aramıza hoşgeldin demek istiyorum." diyerek sinsice sırıttığını bir tek ben mi fark ediyordum?




Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin