Episode 18

3K 318 65
                                    

Herkes olanlar konusunda konuşmamak üzere yemin etmiş gibilerdi.

Neler olduğunu anlamak konusunda oldukça heyecanlı olan ben için ise durum vahimdi bu açıdan. Adeta deli oluyordum sürekli bahsetmemek için.

Bu konuda Kuzey'e danışamazdım. Çünkü dün gece beni balodan kucağında çıkardıktan sonra feci şekilde yaralanmış omzumu tedavi ettirirken o kadar öfkeliydi ki ona bakmaya bile çekinmiştim.

Güneyle konuşmak istiyordum fakat o da bugün hiç görünmemişti. Keza Kraliçe de ortalıklarda yoktu. Herkesin bu kadar ayrık ve sessiz olması olayın dehşetini artırıyordu bir miktar.

Kızıl bir isyan demişti, Kuzey. Umudumu kesmek üzereyken kalbimde yeniden umut yeşerivermişti. Sonunda bir şeyler değişebilirdi. Sonunda bir şeyleri değiştirebilirdik. Eğer kraliçenin balosunu basıp mahvedebilecek kadar güçlülerse kesinlikle başarabilirdik.

Yardım etmek istiyordum.

Diğer yandan Akın mevzusu kafamı karıştıryordu. Çok canım acıdığı ve şoka uğradığım için hayal mi görmüştüm yoksa baloda gördüğüm yüz Akına mı aitti emin değildim. İçten içe onun ölmediğine olan inancım artıyor olsa dahi emin olamamak acı veriyordu.

Eğer orda gördüğüm Akın olsaydı, neden gelip beni almamıştı?

Peki ya Barış? O nasıldı bilmiyordum bile. Balodan sağ salim çıkabilmiş miydi?

Ortak salona doğru ilerlerken düşüncelerimle kendi kendimi yemenin bir faydası olmadığını fark ederek ani bir şekilde yön değiştirerek ana saraya yöneldim. Adımlarım hızlandırır neredeyse koşar vaziyette Güney'i veya Kuzey'i bulabilmek umuduyla iki sarayı birbirine bağlayan köprüyü hızlı adımlarımla arşınladım.

Köprünün iki ucunda kapıyı koruyan muhafızlar beni gördüklerinde kapının önüne gelerek girişimi engellemişlerdi.

Kaşlarım çatıldı.

"Üzgünüm efendim, saraya Kralın emri olmadan giremezsiniz."

Yani diyordu ki, kraliçenin emri olmadan giremezdim.

Gözlerimi devirdim. "Kralın emri var zaten. Çok önemli bir konu ama kargaşadan dolayı unutmuş olmalı." diye yalan attım.

Muhafızlar küçük beyanımla bile tereddüte düşmüş gibi birbirlerine baktıklarında bir kez daha şansımı deneyerek, "Biliyorsunuz dün olanlar hakkında.."diye geveledim.

"ilgisi de benim zararsız olduğuma karar vermiş olmalılardı ki son kez bana bakarak tekrar iki yana çekilmişlerdi. Çaktırmadan derin bir soluk bırakıp aralanmış devasa oymalı kapıdan içeri süzülüp yeniden adımlarımı hızlandırarak bilmediğim koridorlarda rastgele ilerlemeye başladım.

Biraz tedirginim. Adımlarım tereddüt doluydu fakat pes etmiyordum. İçimde kötü bir his vardı. Daha doğrusu omeganın hissettiği bir huzursuzluk kokusuydu bu. Az önceye kadar başka sıkıntılarla düşünceliylen birden kendimi burda bulmamız sebebi de buydu belki de. Hissediyordum. Yanlış bir şeyler oluyordu.

Karmaşık koridorlarda sinsice gezinmemin sonunda buraya ilk geldiğim gün kralın önünde diz çökmeye zorlandığım taht odasının kapısında buldum kendimi. Tuhaf olansa etrafta kimsecikler yoktu. Muhafızlar neredeydi?

Elimle geniş varaklı kapıyı usulca ittirip kafamı açılan aralıktan hafif uzatarak içeri baktığımda içeride Kraliçe Kral ve prenslerin olduğunu görmemle derin bir nefes bırakmama engel olmamıştım. Ve kraliçenin muhafızları yani leydi Elisa'nın iki mıknatıs abisi de tahtın yanındalardı.

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin