Episode 41

2.2K 228 14
                                    

Önceki hayatımı hatırlamakta zorlanıyordum bazen. Çarşıda hırsızlık yaptığım günleri, Barış'la balıkçılığa gittiğim zamanları, lisenin serserilik dolu anıları, hepsi birer yabancının hatıraları gibi geliyordu.

Ben ne zaman bu insana dönüşmüştüm ki sahi?

Yıllarca olduğum kişiyi, tüm normlarımı; sarayda geçirdiğim bu kısacık zamanda nasıl da unutmuştum. Nasıl da eskileştirmiştim.

Bir zamanlar tek derdim savaş ve kan ayrımıydı. Buna öyle kaptırmışım ki kendimi, yaşıtlarım eşlenip mühürkenirken ben omega kimliğimi dahi unutmuştum. Alfalar, bana ilgi çekici gelmezdi. Daha doğrusu önemsemezdin bile. Çünkü daha büyük sorunlarım vardı. Geçim sıkıntısı, bir bir savaşa kurban verdiğim abilerim..

Ama şimdi hamileydim.

Güvenebildiğim tek kişi ise bir alfaydı. Bundan öte bir gümüş kan ve Prensti.

İşte tüm normlarının nasıl da paramparça olduğunu açıklayabilen yegane düşünce de buydu. Ben asla yapmam, hatta yaparken kendimi hayal dahi etmem dediğim şeylerin tam ortasında bulmuştum kendimi.

Ellerim karnımdaki fetüsü hissetme ihtiyacıyla belime dolandı. Omega, oradaki varlığı son bir haftadır iyice hisseder olmuştu. Onun şekil aldığını ve büyüdüğünü fark edebiliyordu. Gittikçe daha çok sahipleniyor ve annesel hislerim ön plana çıkmaya başlıyordu. Tek düşünebildiğim korumak ve daha çok korumaktı.

Ah bir de mide bulantıları..

Bana resmen eziyet ediyordu. Deli gibi aç olmama rağmen yemek kokusu duyduğum an adeta iştahım kapanıyor ve boş midemde ne varsa derhal çıkarmak istiyordum. Kuzey çoğunlukla bana ısrarla bir şeyler yedirmeye çalışmasa muhtemelen güçten düşmüş ve bitik bir halde olabilirdim.

Elimdeki nane ve limon karışımlı sıcak içeceği yudumlarken yeni yeteneklerin eğitim kampını izliyordum pencereden.

Kuzey, şu sıralar Deniz'in yeteneği üzerinde çalışıyordu. Bu ikimizin ortak kararıydı. Komutan başta, Denizi'in vakit kaybı olduğunu düşünse de fikrimi ısrarla savunduğumu gördüğünde pes etmişti. Ben de onu en iyi eğitebilecek kişiye emanet etmiştim, yani Kuzey'e. Tabii bir haftada gözle görülür bir ilerleme olmamıştı henüz. Yine de Kuzey, fikrimin doğru olduğuna inandığını söylemişti.

"Hamile bir omega için fazla hareketli bir yaşam tarzı seçmişsin." Diyen erkeksi sesi duyduğum an dalgınlığımdan mütevellit yerimde sıçradım. Elimdeki sıcak içecek çalkalanmış ve biraz parmaklarıma sıçramıştı. Neyse ki çok sıcak değildi.

Halime pişkince gülmekte olan Lodos'a şaşkınca baktığımda sinir bozucu gülümsemesini saklama girişiminde bile bulunmamıştı.

"Sayende neredeyse düşürüyordum bebeği." dedim homurdanarak.

Sözlerime serin bir kahkaha koyvermişti. Oysaki şaka yapmıyordum. Bilakis oldukça ciddi bir şekilde tersçe bakmıştım yandan yandan gülüşüne.

"Özür dilerim," dedi sırıtmaya devam ederken ellerini teslim oluyorum der gibi havaya kaldırarak, tavrı hiç de üzgünmğş gibi değildi yani. "Düşüncesizlik ettim."

"Kardeşini izlemeye mi gelmiştin?" diye sordum yine de onu affetmeye karar verip konuyu kapatarak. Ben her gün aynı saatte eğitimi izliyordum fakat Lodos'la ilk defa karşılaşıyor ve hatta o toplantı salonunun ardından ilk defa konuşuyorduk.

Lodos sorum üzerine yüzündeki ifadeyi ciddileştirip pencereye dönerek bahçedeki kardeşine baktı uzun uzun. Cevap vermeyeceğini düşündüğüm bir sürenin ardından dalgınca mırıldandı.

"İyi olacak mı emin değilim." dedi durgunca. Sonra bana dönüp ciddi bir şekilde sordu. "Ona sahiden güveniyor musun?"

Kastettiği kişi kardeşi miydi yoksa Kuzey mi emin olamadım. Fakat gözlerime ne dersem koşulsuzca inanacak gibi bakması üzerine bir kez yutkunup bir karar verdim.

"Kuzey şuanda güvenebildiğim tek kişi." dedim kararlı bir sesle. "Deniz'de ise kendimi görüyordum bir nevi. Ben eminim iyi olacak. Çok güçlü olabilir, inanıyorum."

"Yanılacağından korkmuyor musun? Bu güveni hak ediyor mu sahiden?"

Bu defa kast ettiği kişi kesinlikle Kuzey'di. "Ben onun ailesi tarafından ihanete uğradığını kendi gözlerimle gördüm. Ona babasını öldürterek ellerine öz babasının kanını bulaştırdılar." dedim bakışlarımı dalgınca kareli zemine indirip. "Ben onu ordan çıkardım. Çektiği ızdırabı tahmin dahi edemiyordum ama o bana güvendi. Benden başka kimsesi kalmamıştı."Kaşlarım çatılı, hala o günki kadar net hatırladığım anılarla bakışlarımı yeniden gözlerine çevirerek konuştum." Bunu ona borçluyum, anlıyor musun? Ona hak ettiği güveni, geri vermem gerekiyor. "

Bunun üzerine Lodos bir şey söylememiş ve önüne dönerek kardeşini izlemeye başlamıştı. Ben de aynısını yaptığımda beraber idmanı sonuna kadar izledik ve hatta Kuzey ve Deniz çalışmayı bırakmıştı. Ben de bir süre için iyice dalmış olmalıydım ki Lodos'un yanımdan ayrıldığını fark etmemiştim.

Onun yerine omegam Kuzey'i benden önce hissettiğinde avucumda buz tutmuş içeceği pervaza bırakıp arkamı döndüm. Kuzey'in çatık kaşlarla hemen yan tarafımdaki boşluğa bakıyor olmasını beklemiyordum.

"Bu o, Lodos mu Fırtına mı her neyse o.. Onun kokusu. Burda mıydı?" diye sordu.

"Evet." dedim dudak bükerek. Daha doğrusu buna niye takıldığını anlamamıştım da.

"Ne dedi sana?" diye sorgulamaya devam ettiğinde ise gerilmiştim. Zaten duygularım laçkaydı. Kontrol edemezken, bir de böyle anlam vermediğim şeyler yaptığında tamamen bulanık hissediyordum.

"Kuzey ne oluyor?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Kalçalarımı pervaza yaslayıp ellerimi hafif şişkin karnıma koyarak ona baktım cevap bekler gibi.

"Hiç," dedi  Kuzey sonunda bakışlarını boşluktan yatırıp bana dönerek. Eğreti bir şekilde gülümsedi ve bir iki adımda üzerime gelerek beni pervazla kendi arasına alarak eğildi. Dudaklarıma tatlı kısa bir kaç öpücük bıraktı hızlı hızlı.

Ben de gülümsedim.

" İyisiniz değil mi?"

"Evet," dedim sırıtarak. "Bugün biraz daha uslu."

"Hmm," dedi. "Ne yediniz en son?"

"Ya Kuzey," dedim sızlanarak. "Yemek yemek istemiyorum." Kollarımı uzatıp boynuna sardım ve başımı yaslandığım boynunun ince derisine küçük öpücükler bıraktım sırnaşıkça.

"Beni böyle kandıramazsın," dedi Kuzey gülerek. Böyle konuştuğunda aslında çok da güzel kanmış gibiydi ama..

"Asma yüzünü." dedi somurtmaya başladığımı gördüğünde "Bir kaç hafta sonra düzelecek. Sonra kendi isteğimle yemek isteyeceksin. Ben seni durdurmak zorunda kalacağım. Sadece birazcık sabretmemiz gerekiyor bebeğim. İyiliğiniz için."

"Biliyorum." dedim ve kendimi tamemn pervazla çıkarıp ki Kuzey de beni hafifçe kucaklayıp yardım etmişti, bacaklarımı aralayarak onu daha çok kendime çektim.

"Arda," dedi Kuzey biraz sonra başka bir konuya atlamak ister gibi.

"Hmm?"

"Birkaç gün uzaklaşsak," dedi. "Sabah koşuya çıktığımda fark ettim. Ormanın biraz ilerisinde kamp için güzel bir nehir var. Hem burası da biraz daha toparlanmış olur biz dönene kadar. Aklın az da olsa bu stresten uzaklaşsa.."

Birden bunu neden ve nasıl düşündüğünü anlayamamıştım. Benim hiç aklımda yoktu fakat biraz düşündüğümde onu bu fikre itenin ne olduğunu tahmin edebiliyordum.

Bunca kızılın içinde, evinden çok uzakta, tamamen yabancı gibi hissediyordu. Fark ettirmemeye çalışsa da günden güne mutsuzlaştığını hissediyordum. Sebebi ben değildim, içimi rahatlatan tek şey de buydu. Yani, eğer onu biraz bile iyi hissettirecekse elimden geleni yapabilirdim.

"Tabii, sevgilim." dedim gözlerine şefkatle bakarak. "Güzel olur."

"Teşekkür ederim." dedi anında dudaklarımı uzunca öperek. Ayrıldığımızda yeterli gelmemiş gibi bir kez daha öpmüştü. "Hava kararmadan toparlanalım hemen."

Gümüş Kraliçe - OmegaverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin